|

feministliğin sınırında saptamalar, saplamalar

Daha sık yazmaya karar verdim artık, yazayım çünkü bana konuşmak zor, herkesin anormal hızlarda koşturduğu bu zamanlarda dinleyici bulmak daha da zor. Bununla beraber birşeyleri okumak da ciddi sabır işi, 1-2 fotoya bakıp çıkmak daha zahmetsiz (tamam instagramda foto günlük tutmaya, başkalarınınkine de hızlıca bakmaya ben de bayılıyorum, bu işi mükemmel yapanlar var, sonsuz saygı…).

Ama düşünüyorum birileri de belki benim yazdıklarımda kendini bulur, ilham alır, ve sonuçta bunlar bir işe yarar.

Kadınlar olarak hayalleri bile daha az kuruyoruz bu ülkede, farklı bir şeyi başarabileceğimizi düşünüp haldır huldur dalamıyoruz, risk alamıyoruz (istisnalar, lütfen susuyoruz). Bence erkek olunca durum farklı, kabullenilme dertlerinin olmamasından mı yoksa çocukluktan itibaren daha az baskı altında olmalarından mı bilmiyorum, daha rahat ve belki daha korkusuzca davranıyorlar. Klasik örnek olacak ama tanınmış kadın bilim adamlarının, felsefecilerin, edebiyatçıların, çizerlerin, ressamların, fotoğrafçıların, şairlerin sayısı niye çok az? Toplumca kurulan baskılar, gelenekler, ahlaksal mevzular yüzünden işte. Bir konu ile ne kadar çok uğraşır ne kadar çok emek verirseniz o kadar başarılı olursunuz, net! Bizim (kadınların) sorunumuz bir konu ile uzun süreli, ve derin uğraşamamamız…bölünüyoruz, paralel yapmaya uğraşıyoruz herşeyi, (becerebilirsek) herşeyden biraz yapıyoruz, sonuçta hiçbirşeyde çok iyi olamıyoruz.

En şehirlimizde bile şu senaryo yok mu, aşık oluyoruz, kısmette varsa evleniyoruz, istiyoruz, kısmette varsa çocuğumuz oluyor, çok seviyoruz, istiyoruz kardeşi olsun, kısmette varsa kardeşi oluyor onu da çok seviyoruz. Kısmetten yana şanslıysak ve tüm bunlara kavuştuysak, onlar için iyisi olsun istiyoruz, uğraşıp duruyoruz ama ne oluyor bir bakıyoruz sürekli çalış, özen, sorumluluklarını yerine getir, iyileştir, yetiştir, yıllar geçiyor, bizim kendi hayatımızın yılları…Unutuyoruz, biz de bir zamanlar o çocuklardandık işte…

Anneliği iyi yapmak zor valla kendi başına bile. En iyisi olmaya çabalamak da çok zahmetli ve inanılmaz bir efor gerektiriyor süregelen yıllar içerisinde. Sanki akışına bırakmak lazım süreci, su akar yolunu bulur misali, daha eforsuzca. Başka amaçlar için de uğraşmaya vakit kalsın hayatta. Demiyorum ki kötü anne olmak lazım, ama en iyisi de olmamak lazım, sonunda beklentimiz de olmasın, ne çocuktan ne de aileden. İnsanı beklentiden daha çok mutsuz eden birşey yok şu dünyada valla, evlerden uzak…Maksat, üreten, dünyaya değer katan kadın sayısı artsın sayın okuyucu, herkes başını gömüp gitmesin sorumluluklar dünyasına, yetenekleri silinip, körelip gitmesin.

Sanki toplamda kullanabileceğimiz bir enerji miktarımız var, sabit, nereye harcayacağımıza kendimiz karar vermeliyiz, ya belli bazı konulara ağırlıklı vereceğiz ya da dağıtacağız un ufak mevzulara. Nereden sonuç almayı bekliyorsak, oraya vermeli (aaah içimdeki öğretmen çekil artık) bu enerjiyi aslında. Çünkü çabala(ya)madığında o beklenti orada duracak, sonra bum, hayalkırıklığı :)

Kendime gelince, tablo bu kadar karamsar değil, hep ilgi duydum edebiyata, güzel sanatlara, entel dantel işlere, vakit de ayırdım, çocukların varlığına rağmen. Biraz boşverdim en iyi olmayı, sadece ortalamayı tutturmaya uğraşıyorum evle ilgili mevzularda (yeme içme oyun bakım çocukların okul başarısı, sosyalliği vb.), evde kitap okumaya, güzel filmler izlemeye, fotoğraflarla ilgili konuşmaya, anlamlı sohbetler etmeye, dedikodu yapmamaya ve bu hayatta bir amacım olduğunu çocuklara hissettirmeye çalışıyorum çokça. Benim dediğimi değil de yaptığımı örnek alacaklarına (hadi belki birazcık azıcık) inanıyorum. Sabit fikirli tipler olmasınlar maksat. Atatürk demiş ya “fikri hür irfanı hür vicdanı hür” nesil, işte diliyorum tam da bundan olsunlar, kısmetse…

Büyüdüklerinde bana kızacakları bir yazı oldu ya, neyse :)

Sevgiyle kalın,

dipten gelen not1: Fotoğraflar geçen hafta sonunun yağmurlu ODTÜ sünden…

dipten gelen not2: Şu sıralar ağaçlara taktım kafayı, şu çıplak ağaç dallarına ve gövdelerine, yeşilken gördüğümüz halleriyle alakası yok yapılarının, baktıkça şaşırıyorum…


|


Yorum eklemek ister misiniz?

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.