|

mamak / ankara – karşı mahalle

Şu sıralar bir film olsa hayatım, şu alttaki şarkı da film müziğim olurdu, şöyle konuşmasız sahnelerde fonda çalan, o kadar uygun ruh halime :)

Geçen ay bir haftasonu evdeyim, sabah, günlük işlerle uğraşıyorum, dedim müzik açayım, elim “Sonsuzluk ve bir Gün” filminin film müziklerine gitti, açtım. 15 dakika geçti geçmedi Ekin isyanlarda geldi yanıma. Anneee bu neee içim karardı sabah sabah of yaaa diye. Tamam haklı, sabah sabah dinlenecek bişey değil hakkaten ama bir yandan da sürekli top 50 dinleyen bir yeniyetme tipe de sanat bilinci vs. vermeye çalışıyorum ya, bık bık yetiştirdim, dedim bak biraz dinle sevebilirsin, hemen niye karar veriyorsun falan. Durdu, ama bu hakkaten karamsar dedi, nasıl yani nerden anladın dedim, cevap verdi: sanki yaşlı bir adam gençliğini hatırlıyor gibi (!) dedi. Kaldım. Filmi hayatında izlememiş, işte sadece notaların hissettirdikleri…Küçümsüyoruz ya yeni nesili çok yüzeyseller, popüler kültürden başka bişey bilmiyorlar hızlı öğreniyorlar ama hızlı tüketiyorlar vs. diye, unuttuğumuz birşey var algıları çok açık. Yani benim o zamanlardaki halimle kıyaslanamayacak kadar açık…

Konuyu dağıttım, geçen Mamak yazım yarım kalmıştı, devam edeyim. Uzaktan bakınca üstü mini mini evlerle kaplı 2 tepe olarak görünüyor ya Mamak, şimdi diğer tepeye çıkalım. Yukarıdaki fotoğrafta görünen gecekonduların tepesinde dikilen uzun bloklardan bahsetmiştim, şimdi onlar karşımızda kaldı işte. Vakit öğlen, hava güzel ama tek tük insan var dışarıda. Annem mahallenin sohbet halindeki kadınlarıyla hemencecik kaynaşıyor, hatta bir hatıra fotoğrafı çekiyoruz hemen :) Ben kaynaşamıyorum hemen işte, çıkarıp atamıyorum o turisti içimden.

Sonradan anlıyorum okula gitmiş küçük çocuklarını almaya gitmiş kadınlar, az sonra geliyorlar sırtlarında barbie li ben 10 li çantalar, gayet neşeli. Mamak tepeleri eşittir yokuş. Hem de uzun dik yokuşlar. Yolun yanı, demir parmaklık, ötesi uçurum.

Okuldan dönen çocukların yüzü değişik olur hep, biraz allak bullak yani, ya yapılacak ödevin dersin derdi, ya öğretmenden yenmiş fırçanın yüzden henüz kaybolmamış afallaması, ya bir başarının kıvılcımlı sevinci, gururu. Karman çorman işte. Üstüne üstlük okuldan karnı tok gelen çocuk olamaz, açlığı ekleyin üzerine. Çocuksanız evinize yaklaşırken aklınızda iki şey olur, yemek yemek ve oyun oynamak (hadi tamam yoklukta TV yi de ekleyelim), gerisi boştur. Çantasını eve atan, çıktı dışarıya elinde topla, iple, o bomboş sokak neşelendi, kıpırdadı biraz. Üzüldüm bizim çocuklara, eve gelip örümcek adam, demir adam seyretmek için bana yalvaran Deniz’e, haberi bile yok böyle oynamalardan.

Bu mahalle genelde Diyarbakır Ergani’liymiş, zaten biraz kafamı kaldırınca görüyorum, Ergani (hatırlayamadım adını)… köyü dayanışma derneği tabelası. İlk göçen, yerleşir yerleşmez getirmiş akrabasını, komşusunu. Zaten bu dayanışma olmasa hayatta kalmak zor, kadınlar çalışmıyor, hepsinin küçük çocukları var. Kocalar ya garson, ya bulaşıkçı, ya markette işçi, yani asgari ücretle çalışıyor. Evi kendinin olanın yüzü gülüyor bir nebze ama kirada olan için durum zor.

Genç bir anne ile ufak kızı ana cadde olan yokuşu tırmanıyor, evlerinin olduğu aralığa çıkan yokuşun başına geliyor. Yokuş merdivenden oluşuyor, upuzun bir merdiven, sağlı sollu evler var. Küçük kız basamakların başında pes ediyor, yoruldum diyor, oturuyor basamağa, annesine sırtını dönüp. Anne belli yorgun, sırtında ortalıklarda görünmeyen büyük çocuğunun çantası, elinde resim dosyası, dil döküyor miniğe, bak hadi gitmemiz lazım diyor. Biz ordayız ya kızacak belki çekiniyor, kızamıyor, sakin sakin ikna etmeye uğraşıyor. Annem konuşuyor minik kızla, yıllarca gecekondu semtlerinde öğretmenlik yapmanın vermiş olduğu doğallıkla, üç kız çocuğu yetiştirmiş olmanın halden bilirliğiyle. Sakin bakıyor minik kız, annesi soruyor bize “siz biliyor musunuz buralar park olacakmış, yıkılacakmış gecekondular, doğru mu” diye. “Yabancı” yız ya. Yok diyoruz, öğreniyoruz konuşunca, kiracıymış burada, 5 çocuğu varmış, 170 tl kira veriyormuş. Sormuş yakın kiralı ev bulamamış Ankara’da, 300 tl ye Sincan’da var, ama ödeyemeyiz, hiç çare bulamazsak döneriz Ergani’ye diyor.

Neyse annem çantasını kurcaladı, şeker buldu (hep bulur bişeyler o çantadan, hep), ufak kızı ikna ettik tırmanmaya, el salladık arkasından.

Memleketin gündemi zaten evlere şenlik, yüzsüz hırsızlar yüzsüzce soyguna devam ediyor, yıllarca suçunun ne olduğunu sorarak hapis yatmış değerli adamlar var, hiç suçsuz, ufacık çocuklar devlet eliyle birer birer öldürülüyor. Karşılaştığımız insanlara diyoruz, vermeyin oyunuzu bunlara, yaşadıklarımız, çektiklerimiz hep bunların yüzünden diye, gülümsüyorlar, bu mahallede böyle.

Dedim ya, fotoğraftan başka herşeyi çektim sokaklarda, bundan, öyle düğümleniyor insanın boğazına birşeyler, işte o okuldan dönen çocuklar gibi yüzüm allak bullak…

Sevgiyle kalın,


|


Yorumlar(3)

  1. Özlem Ercoşkun
    Reply

    Kardeşcim , Mamak yazılarını daha çok sevdim demek istiyorum da, diğer notlar küser diye de korkuyorum… Küsmesinler :) bu sefer tasvirlerde öyküler var , yorumlar var , senin iç sesin var. Çok güzel olmuş , öykü tadında olmuş…

  2. Galip Demiray
    Reply

    Merhaba, ilk resim hariç hiçbir resim çıkmıyor bende! (11 tane galiba)…selam

  3. Vatan
    Reply

    Yazı duygular güzel de… devket eliyle öldürülen çocukları anlamadım. Bir terör propagandası mı yapılıyor…?

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.