|

yenidoğan / ankara

Seçime 3 gün kala bir Ankara postu daha yapmam lazım dedim, eğer çok memnunsanız şehrin şu andaki durumundan belki fikrinizi değiştirirsiniz :) Kendimden biliyorum hafta içi işten eve, evden işe, haftasonu da avm den avm ye geçen günler ile şehrin halini anlayabilmenin yolu yok. Dışarı çıkınca anlaşılıyor o img nin ve ekibinin şehre 20 yıldır verdiği zarar. O eşantiyon görünümlü saatler, zevksiz plastik görünümlü şehir kapıları, altyapısız bozuk yollar işin sadece görünen tarafı. Belediyecilik anlamında zaten yapılabilecek en büyük kötülükler yapılmış, bir de insanların algısı, zevki, beğenisi köreltilmiş. Yıllarca mecburen o zevksiz tasarımlı fosforlu ışıklandırmalı, betonarme parklara gittik, o fayansla kaplanmış banyo görünümlü altgeçitlergen geçtik. Daha çok örnekler var düşünsem çıkar… İşte kafamda bu düşünceler (yazık değil mi bize, çektik bunca yıl bunları vs vs) gittik babamla Yenidoğan’a. Amacım fotoğraf çekmek, belge yaratmak. Yaratmak, yaratmak daaaa başıma gelenler, giderkenki düşüncelerimden eser bırakmadı kafamda, amma safmışız, anlatayım :)

Dümdüz gidiyorsunuz Ankara Kalesine gider gibi, Bentderesine geliyorsunuz, dolmuş duraklarının olduğu yerin bir üst mahallesi Yenidoğan. En ünlü Ankara mahallemiz Çinçin de çok yakın, komşu sayılır.

Konu ile alakasız ama arabayla giderken bu tavukçuyu gördüm, hani entegre tesis üretimi tavuk konusu çoktur gündemde ve yememeye uğraşıyoruz ya bu tavuğu (bir de diyorlar artık normal tavuk kalmadı felan), işte o bizim bulamadığımız tavuklar buradaymış, gayet tutulup, getirilip, kesiliyorlar.

Konuya ve babamın artık bir klasik olmuş “Ankara yı yukarıdan izleyen adam” fotoğrafına döneyim hemen. Mahallenin bir ucuna arabayı parkettik, indik arabadan, yürüyoruz, yalnız mahalle in cin, bir Allah’ın kulu yok ortalıklarda. Hatta evler görüyoruz yol kenarında terkedilmiş, camları kırık. Korkmuyorum dersem yalan olur, mahallenin şöhreti kötü, ama öğlen vakti, güpegündüz ortalık.

Biz bu boş evin önünde oyalanırken yolun karşısında bir genç bizi izliyor, bakıyor bunlar ne yapıyor diye uzun uzun. Babam farkedince soruyor hemen buralı mısın, nerelisin, buralarda kentsel dönüşüm olacak mı, diye. Çocuk sakin sakin cevaplıyor, ben soruyorum fotoğraf çekebilir miyim, anında vetoyu yiyorum tabi (tamam çektim aslında ama koymadım buraya). 3000-4000 tl para veriyormuş devlet buradaki gecekondulara, imar yok çünkü. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan, sürekli bir işi olmayan (pazarcılık çoğunlukla) insanlar yaşıyor burada, gidecek başka yeri olmayan insanlar.

Mahalle çok sessiz, ortalıkta hiç insan yok, diyoruz araba ile içine kadar gidelim, orada inelim, fotoğraf çekelim. Konuştuğumuz genç, görüş alanından çıkana kadar bakıyor arabanın arkasından.

(Pembeli mavili Türk Telekom binası da orada işte)

Üstteki fotoğrafı “babam Ankara’ya bakarken” sergisi için saklıyorum :) Yalnız elektrik direkleri haç gibi duruyor ya, bir şekilde bana Tanrıkent’i çağrıştırdı bu kare (aç parantez, izlemediyseniz mutlaka izleyin). Aslında mekanda yaşananlar da filmden farklı değilmiş, sonra araştırınca farkettim.

Neyse arabayla Yenidoğan’ı ortalıyoruz, biraz hayat belirtisi görünce iniyoruz arabadan, muhabbet edelim, hem de fotoğraf çekelim diye. Çocuklar var, yığılı sebze meyve kasalarını toparlıyorlar, gayet neşeli ve sempatik bir abi var başlarında, ufaklar korkuyorlar tabi yabancı birilerini görünce. Korkuyorlar ama kaçmıyorlar da, hatta minik kız önüne düşen saçlarını düzeltmeye uğraşıyor (kamera karşısındaki tipik hatun) ben fotoğraf çekerken. Arkada anneanne var oturan(sonradan konuşunca anladık). Anneanne soruyor niye geldiniz buraya diye, geziyoruz fotoğraf çekiyoruz cevabı çok acayip geliyor her zaman olduğu gibi, daha sorguluyor, ne yapacaksın fotoğrafı diye. Teyzenin yüzü pek gülmüyor, kızgın bir tonda konuşuyor ama genellememek lazım kişilik gereği de olabilir tabi :)

Teyzeyle biraz muhabbet ediyoruz (tamam zorluyoruz), karşı evden başka bir kadın çıkıyor, bu muhabbeti, beni felan unutup bağırıyor kadının adını, “gelmiyor musun ? hani … ya gidecektik diyor”, kadın cevap veriyor, gülüyor bu sefer teyze ilk defa. Görümcesiymiş kadın. Hoşçakalın diyorum, acele bir hoşçakal diyorlar, kaçıyorum. İşte ortamda bu 2 teyze, 3-4 çocuk, 1-2 dede var, bir de bu kedi var.

Ya diyoruz biraz daha yürüyelim nerede bu Angara’nın gençleri, sen misin bunu diyen uzaktan beni işaret ederek üç tane genç koşturarak yanımıza doğru geliyor. Bağırıyorlar gelirken de sen ne yapıyosun! diye. Ama böyle yazılır gibi değil, üzerime yürüyorlar resmen. Yok diyorum bişey yapmıyoruz (korku), geçiyorduk, 1-2 fotoğraf çekiyoruz. Göster diyor bağırarak, dedim seni çekmiyorum evleri felan çekiyorum, neyse gösterdim, sil! sil! diye bağırdı dağ tepe fotolarına. Ben onlara laf anlatmaya uğraşıyorum, neyse arkadan bunların abisi gibi görünen başka bir genç geldi yanımıza, babama “abi sizin niyetiniz kötü değil, anladım ben, bir an önce binin arabanıza gidin” dedi. Ahh babasın, eyvallah dedik, atladık arabaya, yine bunlar da araba gözden kaybolana kadar baktılar arkamızdan (sivil polis zannedilmiş olabiliriz). Hiç öyle adrenalin için bungee jumping miş, yok kayalara tırmanmakmış, yok korku filmleriymiş uğraşmayın, atlayın buraya gelin :) Hem de ne adrenalin…

Biz tabi “Angara bebesi” görmeyi, biraz laf yemeyi falan bekliyorduk da boyutun bu olacağını gerçekten tahmin edemedik. Sonra eve geldim, dedim bir bakayım, dünyada fotoğrafı çekilmedik bir yer kalmadı, mutlaka burayı da bir fotoğrafçı çekmiştir diye. Yok, burayı kimse çekmemiş, ya da ben bulamadım bilmiyorum. Sadece polis baskın fotoları, haber arşivlerinden baskın görüntüleri var. Güpegündüz suç işlenen, adam öldürülen, polisin giremediği bir yerden bahsediyoruz, bir yabancının elini kolunu sallaya sallaya dolaşması mümkün değil.

Ankara’nın “öteki” semtleri hakkında şurada çok güzel bir yazı var, nedenlerine de değinmiş sorunun (sırtına küfe takılan çocuklar), okumaya değer.

Bu mahallenin bu haline, belediyenin, devletin hiçbir çözüm getirememesi de ayrı bir konu, benim bile aklıma çözüm ile ilgili yapılabilecek şeyler gelirken, hiç birşey yapmamak kötü niyet ve çıkar beklentisi çağrıştırıyor.

Babamla apar topar çıktık ya mahalleden, yiyebilirdik de bıçağı, allak bullak haldeyiz, dedik Cebeci de yatan dedemi de ziyaret edelim gelmişken, bir iki dua edelim dönelim, hala hayatta olduğumuza bir şükredelim :) Bu kare de oradan. Mezarlık bakımı yapan çocuk da Yenidoğan da oturuyormuş bu arada :)

dipten gelen not: aslında moralim çok iyi değil son zamanlarda (anlatayım sonraki postta). Hem üstüste gelen sorunlar, hem de ülkenin bu berbat gündemi gerçekten zorlayıcı. Ama farkettim yazmak (bir nevi bildiklerimi duyuruyorum tekrar kendime, telkin) iyi geliyor, tekrar umutlu olabiliyorum sorunların çözüleceğine dair. Depresyona yatkın bir tip olmadım hiçbir zaman, olumlu bakmayı becerebiliyorum bir şekilde hayata, iyi şeyler bitmiş olamaz öyle değil mi ?

Bu ülkede yaşayan bir insan olarak, bir etkin olsun istiyorsan oy ver! sevgili okuyucu diyerek sözlerime son veriyorum.

Sevgiyle kalın,


|


Yorumlar(12)

  1. mine oskay
    Reply

    geçmiş olsun macera olmuş :) kesin polis sanmışlardır sizi :))

  2. Ilgin
    Reply

    Canım bende Aydınlıkevler telekom a geliyorum 1 haftadır. Geçen gün arabama doğru giderken 2 şahin&dogan vari araba birbirleriyle çarpışıp son sürat uzaklaştılar hiç bişey olmamış gibi. Sıçradım resmen üstüme doğru gelicekler diye. Başka bir hayat var buralarda cidden….

  3. özlem
    Reply

    Gecmis olsun, ben de o bolgede bir okulda bir ay kadar psikososyal mudahale calismasina katilmistim. Sonuc ta ben psikisosyal yardima ihtiyac duyar haldeydim. Yasamak gerek diyorum yinede. Gormeyen hissetmeyenlere sen hissettirdin, eline gözüne , diline sağlık. …

  4. ozan
    Reply

    Cebecide büyümüş biri olarak pek az ugramisimdir oralara, korkudan merak bile edememisiz demekki:) çok güzel anlatmıssiniz.

  5. emin
    Reply

    Gerçekten Ankara’nın acı gerçeklerini sunmuşsun.. çok başarılı eline sağlık :)

  6. angarali
    Reply

    Eline ayagina saglik gardas hep orayi gezip gormek istedim bir turlu yemedi yikiliyo haberleri flan duydukca gidesim geliyo ama bi nasio olmadi su gecekondulari gormek

  7. evren uslu
    Reply

    davulun sesi dışardan hoş gelir.dişi sizi içi bizi yakar

  8. evren uslu
    Reply

    gezilecek görülecek merak edilecek bir yer degil kafanızda o kadar büyütmeyin ordaki insanlar sizlerin yasadıkları yerleri gezdiğiniz yerleri merak etmiyor.tek suçları egitimsiz cahil oluşları ve cahillik yoksulluk getirir.bogaz bir şekilde doyacak.orda yaşamanın ismi bile insanın yaşamını etkiler işe gitsen oturdugun yerden dolayı işe alınamaya bilirsin.orası tanrı kent değil kentin tanrısı.güzel bir flim ismi olur

  9. ali iyibil
    Reply

    Benim için çok ilginç bir anı oldu,unutulacak gibi değil.

    • servet
      Reply

      konuda geçen mahallede doğmuş 10 yaşına kadar orada ikamet etmiş birey olarak yazdığınız yazıyı dan dolayı sizleri kınıyorum. pardon safarimi yapıyorsunuz? yoksa hindistan sum larında tezatlıkmı arıyorsunuz? sanki vahşi doğada belgesel çeken safaricilere özenmiş gibi bir tavrınız var o gördüğünüz mahalleler geçmişte bir çok insanın yaşanmış anıları ile bezenmiş ankaranın tam ortasında garip bırakılan varoşlarıdır. belgesel çekim merkezi değildir.

      • Burçay Erçetin
        Reply

        Servet Bey bu yazidaki maksat kimseyi kucuk gormek degil sabredip tamamini okuduysaniz anlamissinizdir. Zira kendim de dogma buyume Ankaraliyim ve sehrin luks parali tabir edilen yerlerinde buyumedim, inanin fikrim var hersey hakkinda. Gunluk zaten belgesel olarak yola cikmis bir gunluk, belgesel deyince akliniza afrika belgeselleri gelmesin. Icinde kimseyi rencide eden birsey bulamazsiniz, eger yaziya katkida bulunmak isterseniz sevinirim ozellikle orada yasamis, anilari duygulari olan birisi olarak. Tesekkurler.

  10. Ali iyibil
    Reply

    İlginç olan olaylar,yerler,davranışlar belgesel konusu olur.Çok objektif anlatım olduğunu bölgeyi tanıyan birisi olarak onaylarım.Bu bölgeyi kazanmak için yazılmış bir yazı ve tanıtım olduğuna inanıyorum.Teşekkürler.

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.