|

Ördek Avında Düşünceler

Ördekler hızla üzerime doğru yaklaşıyor. İki ördek artık iyice alçalmakta olduğundan kanatlarının uçları hafifçe kıvrılmış ve ayaklarını da sallamaya başladılar. Artık birisini vurabileceğime hükmediyorum. Oturduğum yerden tüfeğimi omuzluyorum, soldakine doğru doğrultuyorum ve fazla düşünmeden tetiğe asılıyorum.

O anda ördeğin boynu kıvrıldı, kanatları kapandı ve hızla düştü. Ötekisi ise hemen yönünü değiştirdi ve uzaklaştı. Sazlar arasında oturduğum yerden kalkıyorum, tüfeğimi kırıp, çıkardığım boş fişek kovanını cebime atıyorum. Bu havada ve bu mesafede ince saçma daha iyi randıman veriyor. Seçtiklerimden birisini boş göze yerleştirip kapatıyorum. Gökyüzünde başka gelen görünmüyor.
Düşen ördek su birikintisinin yanında, toprağın üzerinde yatıyor. Yeşil başını yere uzatmış, hareketsiz kalmış. Ördeği elime alıyorum, elime kan ve çamur bulaşıyor. Etrafta kimse olmadığı için üzerime silebilirim. Çamur kuruyunca kendisi üzerimden düşer diyerek kendimi kandırıyorum ama kan lekesinin kuruyunca çıkmayacağını biliyorum. Halbuki bu göl çamuru da makinede yıkanmadan çıkmıyor.

ördek avında düşünceler zamananotlar

Daha vakit erken sayılır. Yerime geçsem iyi olur. Yürüyorum. Yürüdükçe çizmeden yukarı çıkan çamurlar pantolonumu çamur içinde bırakıyor. Soğuk bir rüzgar başladı. Paltonun fermuarını ucuna kadar çektim. Nefesimin boynuma doğru gelen sıcaklığı kendimi iyi hissetmemi sağlıyor. Tüfek elimi üşüttü. Onu da koluma yaslıyorum. Eldivenlerimi arabada unutmamış olsam şimdi giyerdim diye düşünüyorum. Bir yandan da avda eldiven giymeyi sevmiyorum. İnsanın tetik hakimiyetine ve hızlı hareket etmesine mani oluyor gibi hissediyorum. O nedenle parmakların ucuna doğru yarısını açıkta bırakan eldivenler almıştım ama nedense onları takmıyorum. Av sezonu dışındayken, hevesle yapılan ve gereksiz olduğunu bildiğiniz bir başka harcama daha…
Elimde tuttuğum yeşilbaşa bakıyorum. Gözlerinin açık kalması beni rahatsız ediyor. Ölü hayvanların gözlerinin huzur içinde kapanacağını hayal edersiniz ama bazen de böyle hala acı çekiyormuşçasına açık kalır. Bu da beni çok rahatsız eder. Filmlerde ölen insanların göz kapaklarını kapatırlar ya, ben de onun gibi kapatmak isterim ama kuşların veya tavşanların açık kalan gözleri bir türlü kapanmaz.

Uzun sazların arasına koymuş olduğum portatif sandalyemin yanına geldim. Aslında az daha geriye otursam daha iyi olacaktı ama orada da değişik türden sazlar var, hani şu tohumları çubuk gibi görünen ama dokununca dağılan ve insanın burnuna kaçan türden olanlar… Ne garip, ülkemizde zaten kaç çeşit saz var ama hiçbirinin özel isimlerini bilmiyorum. Sadece sazların isimlerini mi? Daha birçok ağacın, otun ve çalının ismini bilmiyorum. Çok rahatsız edici bir duygu.

ördek avında düşünceler zamananotlar

Portatif sandalyenin avda pek iyi olacağı düşünülür ama bende nedense olmuyor. Muhtemelen sandalyenin altına koymam gereken sazlardan, otlardan vs. malzemelerden katı tabanı koymamış olduğumdan. Ama ben hiçbir pozisyonda sürekli oturamam ki… Altında bir şey olmayınca da portatif sandalyenin ayakları çamura batıyor. Sırtım daha ağır geldiği için de geriye doğru kaykılıp gidiyorum. Tam sandalyeyle uğraşacağım zaman da kuşlar geçmeye başlıyor. Bakın, bu üveyik bekinde olmayan bir şey. Üveyik bekinde çamur olmadığı için sandalyede oturmak daha kolaydır. Ama o avda da hava çok sıcak olduğu için otların içine girdiğimde o kadar rahatsız oluyorum ki sık sık ayağa kalkıyorum ve hem kendi avımı, hem de etrafımdaki avcıların avını berbat ediyorum. Bunu bir kolay yolu yok mu yahu?

Karşıdan üzerime doğru süzülen bir ger ördek düşüncelerime ara verdiriyor. Ama tam tüfeğin menziline girmeden önce birden kanatlarını kırıp yön değiştiriyor. Tüfeği omuzlayamıyorum bile. Acaba beni fark etti de ondan mı yön değiştirdi? Büyük ihtimal… Çok kıpırdanıyorum işte. Bu belli bir şey. Her kıpırdandığımda da etrafımdaki sazlarda olağandışı hareketlenmeler oluyor.
Kendi kendime kızıyorum ama hemen arkasından da bek avını sevmediğim aklıma geliyor. İşte bunu için sevmiyorum bek avını. Bir yandan bacaklarım sızlıyor, bir yandan üşüyorum. Aslında ördek avında da yürüyüşle yapılan, şu baskın avını seviyorum. Hani önce bir ırmağa veya göle sessizce yanaşırsınız ve kalkan ördeklere ateş edersiniz ya. Sonra da ırmağın veya gölün kenarında yürümeye devam edersiniz. Bu av şekli, bek yapmak kadar bereketli olmaz hiçbir zaman. Ama bir yandan gezindiğim için bana daha zevkli geliyor. Bütün sabah aynı yerde iki büklüm durmak pek keyifli gelmiyor. Bir avantajı daha var yürüyüş avının. O da yürüyüşünüz esnasında geçit yapan ördek varsa onlara atabilmeniz ve yine yürüdüğünüz yerlerde yatan ve sizin kaldırmış olabileceğiniz tavşanları avlayabileceğinizdir. Ben tavşan avını da çok sevdiğimden bu benim favorimdir. Ama bugün değil. Bugün bek yapıyorum. Arkadaşımı üzmek istemiyorum. O tam bir bek avcısı. Ördek beki için herşeyi var. Mühreleri değişik tür ve şekillerde. Düdük çalmasını da öğrenmiş. Oturacağı yeri de çok güzel ayarlıyor. Aslında onu kırmak istemediğimden söylemiyorum, ama bence biraz yürüyüş onun da kilolarına iyi gelecek.

Onun oturduğu yerden duble tüfek sesleri geliyor. Nereden alışmış bilmiyorum, kuşu vursa da vurmasa da iki fişeğin ikisini de atıyor. Ben bir avda onun kadar fişek atmıyorum. Atsam herhalde akşam başım ağrırdı. Bazen vuramadıklarıma bile ikinci fişeği atmıyorum. Belki de yanlış yapıyorum. Belki de o kuş ilk fişekten çıkan saçmalardan bir kısmını alıyor ama kaçmaya henüz gücü yetiyor. Ben ikinci fişeği atmadığım ve vurup düşürmediğim zaman da yarasından dolayı az ileride ölüp kalıyor. Bunu yapmamalıyım. Sözde affedeceğim tutarsa hiç fişek atmamalıyım.
Saat ilerliyor. Soğuk rüzgar şiddetini kesti sayılır. Hava düzeldikçe ve güneş yükseldikçe sabah avı son bulacak. Ördekler artık uçmaz olacak. Bende iki ördek var. Arkadaşım kesin benden daha çok vurmuştur diye düşünüyorum. Çok efendi birisi olduğundan bana hiçbir şey demeyecektir ama ben iki ördekte kalırsam arabada eve dönerken kendi kendime bahaneler bulmaya çalışacağım. Onun mühreleri vardı, benim yerim kötüydü, vesaire. Dikkat etmeliyim, benden geçen ördekleri o kaçırmaz.

Artık iyice güneşli bir gün olacağı belli oldu. Çok yüksekten bir ördek geçiyor, atsam mı acaba? Arkadaşım düdüğünü konuşturmaya başladı. Belki de bundan etkilendi, ördek hafiften alçak geçecek gibi. Bu bizim son şansımız olabilir. Ördek henüz ne yapacağına karar vermedi gibi, kanatlarının uçları henüz kıvrılmadı. Yaklaşırken arkadaşıma gideceği belli oluyor. Tüfeğimi sıkı sıkıya tutmuş olduğumu fark ediyorum. Parmaklarımı gevşetiyorum, bu benim kuşum değil.

Ördek birden havada kanat kırıyor, muhtemelen arkadaşımı gördü veya bir şey gözüne takıldı. Bana doğru süzülüp yön değiştirecek. Şimdi tam sırası. Kalkıp ateş ediyorum.
Ördek havada hareketsiz kaldı. Göle yakın uçuyordu, sığ suya ŞAP! diye düştü. Bunu hiç beklemiyordum. Hiç beklemediğim anda ördek benim oldu.
Arkadaşım ayağa kalkıp “Yan masadan gönderdiler!” diye bağırıyor gülerek… Olayı böyle olgun karşılamış olması çok iyi. Ben de gülerek: “Sende bunlardan çok vardır” diyorum.
Üç ördek… Benim standartlarıma göre iyi bir gün. Gidip alsam iyi olacak. Sızlayan dizlerime de iyi geldi ayağa kalkmak. Arkadaşım da bana doğru geliyor. Sanırım artık avı bitiriyoruz.
Suyun üzerinde cansız ve renksiz duran ördeğe doğru yürüyoruz. Sanki hayvanlar ölünce canlıyken sahip oldukları renkleri bir anda kaybediyorlar. Ölü hayvanın fiyakası da kalmıyor. En usta tahnitçilerin elinden çıkan doldurulmuş hayvanlar da bile zavallı ve kötü bir görüntü yok mu? Nerede o geyiklerin canlıyken sahip olduğu görkem? Bir yanda o canım kınalı kekliğin canlı halinin güzelliği, öbür yanda tahnit edilmiş kuşun donuk bakışları ve bozuk vücut yapısı…

Neyse, vurulan kuş, tenceredeki et demektir. Şimdilik fiyakasının bozulmuş olmasının bence bir sakıncası yok. Ördeği alıp arkadaşın yerine gidiyoruz. Benim oturduğum yerde fazla bir eşyam olmadığı için ona toplanmasında yardım edeceğim.

Uzaktaki dağlara gözüm takılıyor.

“Yine de keklik avı başka…” diyorum.

Mehmet Ekizoğlu

ördek avı düşünceler zamananotlar


|


Yorum eklemek ister misiniz?

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.