|

Haiti – Renklerin Ülkesi

Şurada ve şurada yer alan Dominik Cumhuriyeti yazılarımda birazcık bahsetmiştim Haiti ‘den. Nihayet oturup bu gezinin detaylarını yazma vakti de geldi.. Önce çok merak edilen genel bilgiler ve gözlemler, sonra teknik detaylar..

Haiti Cumhuriyeti, Batı Yarı Küre’nin en fakir ülkesi. Eski bir Fransız sömürgesi olan ülkenin başkenti ise Port-au-Prince. Ama biz Haiti’yi 2010 yılında yaşadığı 7 şiddetindeki depremle tanıyoruz daha çok. Depremin şiddetine 7 deyip geçmeyin, yaklaşık 150-200 bin arasında insanın öldüğü bilinen bu depremden sonra, zaten iyi olmayan ülkenin durumu daha da kötüye gitmiş. Böyle yazılı halde görünce insana normal rakamlarmış gibi gelse de, daha yakından bildiğimiz 7.5 şiddetindeki 17 Ağustos depremi ile karşılaştırdığımızda Haiti’deki durumun vahametini daha iyi anlıyoruz. Gölcük depremindeki ölü sayısı resmi açıklamalara göre yaklaşık 18 bin.

Çürük binalar ve kötü altyapı depremdeki kayıp sayısına bakınca kendini çok net ele veriyor Haiti’de. Sonuçlar depremin merkezi Port-au-Prince’te o kadar kötü olmuş ki, depremden sonra 7 gün boyunca Haiti hükumeti tamamen sessiz kalmış, devlet tarafından hiçbir resmi açıklama yapılamamış.

Haiti gezi yazısı fotograflari
Haiti gezi yazısı fotograflari

Haiti’de (kendi deyişleriyle Repiblik D’ayiti’de) Fransızcadan bozma Creole adı verilen bir dil konuşuluyor. Bu dil bize Fransızcaya çok benzer gelmesine rağmen, Haitililer Haiti’deki Fransızca konuşulma oranının ısrarla yalnızca %5 olduğuna inanıyorlar :) Ama tecrübeyle sabit, Cansu Fransızca, Haitililer Creole konuşarak 3 gün boyunca sıkıntısız anlaştılar öyle söyleyebilirim (aşağıdaki fotoğraf şahit). Bana bu iki dilin arasındaki temel fark yazım kuralları gibi geldi. Çünkü kelimeler ve telaffuzlar çok benzer. Fransızca kelimelerin bir Türk tarafından duyulduğu gibi kaleme alındığını hayal edin, işte o Creole oluyor :) Kelimeleri imigrasyon, repiblik, biyenvini ya da kreyol olarak yazdığınızda otomatik olarak bu dilde yazmış oluyorsunuz :)

Haiti gezi yazısı fotograflari

Haiti, Kuzey ve Güney Amerika’da, ABD’den sonra bağımsızlığını ilan eden ikinci ülke. Bunun dışında, bugün bence bu ülkeye ilişkin en ilginç bilgi ise, Haiti devlet başkanının lakabı ‘Sweet Micky’ (Tatlı Micky) olan eski bir pop şarkıcısı olması. Kendisi, 2011 yılında başkan olmadan önce Haiti’de çok tanınan bir müzisyenmiş.

2010 yılında Haiti’yi vuran depremin üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen Port-au-Prince’deki izler çok, çok taze. Depremi ve ülkedeki (az) gelişmişlik durumunu bahane ederek bir şekilde ülkeye yerleşmiş uluslararası kuruluşlar, ülkenin ayrılmaz bir parçası haline gelmiş. Yerli halk dışındaki beyazların neredeyse hepsi bu ülkede görevli yabancılar. Önünüzden dakikada bir geçen Birleşmiş Milletlerin polis araçlarını görünce bu ülkenin insanları için üzülmemek elde değil. Kendi vatandaşının güvenliğini sağlayamamak, bunun için dışarıdan yardım almak zorunda olmak ya da bırakılmak, bir ülkenin başına başına gelebilecek en kötü şeylerden biri herhalde. Uluslararası görevlilere rağmen, ülkede bir güvenlik sorunu olduğu çok açık, sivil halkın da neredeyse tümü silahlı dolaşıyor. Markette, benzinlikte, yollarda herkesin elinde, belinde kocaman silahlar, tüfekler var.

Haiti gezi yazısı fotograflari

Öte yandan, bu ülkede zengin ile fakir arasındaki eşitsizlik o kadar net ki, insanın görünce tüyleri ürperiyor. Zenginlerin yaşadığı mahalleler, yüksek duvarlarla çevrili, süper lüks villalarla dolu. Siz dışardan bakınca bu evleri hiçbir şekilde göremiyorsunuz, görebilmek için ancak bu evlerden birine misafir olmanız lazım. Dışarıdan görebildiğiniz tek şey yüksek duvarlar. Biz bir vesileyle bu yüksek duvarları ve silahlı görevlileri geçip bu evlerden birini görme imkanı bulduk. Devlet başkanının evinin hemen yanındaki bu evde yaşam şekli, bir gelişmiş ülkedekinden çok da farklı görünmüyordu. Biz hayretimizi saklayamadık, zira bu duvarlar içindeyken Haiti’de olduğumuza inanmak çok güçtü.. Bir yanda camları filtreli jiplerinin kapılarını sıkı sıkı kitleyip gezen, hava kararınca yüksek duvarları arasına sığınan zenginler, diğer yanda halkın çok büyük bir kısmını oluşturan, toplu taşıma araçlarına sığmayan, sefalet içindeki halk…

Aşağıdaki fotoğrafta, bu yüksek duvarlar önüne park etmiş bir ‘taptap’in üzerinde “hayat kolay değil” yazıyor.. Diğer fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere, Haiti’de halk için hayat gerçekten hiç ama hiç kolay değil.

Haiti gezi yazısı fotograflari

Haiti gezi yazısı fotograflari

Haiti gezi yazısı fotograflari

Ama şu var, içinde bulundukları tüm sıkıntılara rağmen Haiti insanı oldukça pozitif, yardımsever ve cana yakın. İlk gün bindiğimiz taksinin şoförünün bizi doğru adrese bıraktığından emin olana kadar kapıda beklemesi çok hoştu mesela. Bir de bu taksici abinin Haite’de ne yenir diye sorduğumuzda muzip bir gülümsemeyle, en çok “tomtom” (breadfruit denilen bir tropik meyve) yemeyi sevdiğini söylemesi, anladığımızdan emin olmak için de t-o-m-t-o-m diye kodlaması yok mu, o an tüm sempati duygularımız kabardı diyebilirim :)

Haiti gezi yazısı fotograflari

Haiti’de taksilerin dış görünüş olarak özel araçlardan hiçbir farkı yok. O yüzden yanınızda yerli birileri yoksa, bence çok güvenli değiller. Dışarıdan bakınca tıklım tıkış görünen, kamyoneti andıran renkli ulaşım araçları taptap’lerden ve bunların otobüsü andıran büyük versiyonlarından başka bir toplu taşıma aracı da yok denilebilir. Kalabalıklığı sebebiyle, ilk görüşte asla binemem dediğimiz taptap’lere sonraki gün 2-3 defa bindik, aslına bakarsanız bu araçları çok da sevdik. Bunlarda da aynı takside olduğu gibi kime ne sorduysak hep en içten şekilde yardımcı olduklarını görmek Haitililere olan sevgimizi pekiştirdi :)

DSC03411

Taptap’te çektiğim fotoğrafa da bizim Amerikalı Lauren dışında herkes sempatiyle bakmış görüldüğü gibi :) Bir de Cansu’nun yanındaki bigudili teyze var, dikkatinizi çekmediyse hemen göstereyim :) Aşağıdaki de taptap’te yolculuk sırasında çektiğim trafik fotoğrafı..

DSC03413

Genel hatlarıyla Haiti gezimiz, çok turistik bir gezi oldu diyemem, zaten ne amaç öyle olması yönündeydi, ne de beklentimiz. Ama gittiğim birçok yere göre çok daha düşündürücü ve öğretici olduğu kesin. Hani her gittiğimiz yerden küçük shot bardakları, gümüş kaşıklar falan almaya çalışır, bunlardan bir koleksiyon yaparız ya. İşte dünyada o küçük hediyelik eşyaları bulamayacağımız yerler olduğunu idrak ettik bu geziyle. Görmeden anlayamadığımız şeylerle dolu olduğunu öğrendik dünyanın..

DSC03455

DSC03439

Haiti gezi yazısı fotograflari

Haiti gezi yazısı fotograflari

Aklımda en çok ne kaldı diye düşünüyorum bu geziden.. Herhalde en çok renk renk oluşu kaldı her şeyin. Tüm binalar, duvarlar, sokaklar o kadar renkli ve fotoğrafik ki.. Bir de yaşadığımız şöyle bir an geliyor hemen aklıma.. Dominik’e döneceğimiz sabah, erken saatlerde, evinde misafir olduğumuz arkadaş bizi otobüsümüze kadar bırakmak istemişti. Henüz aydınlanmamış gök yüzü, ışıklandırılmamış, sadece araba farlarıyla kısmen aydınlanan kapkaranlık yollar, o yollarda anne babaların ellerini sımsıkı tutmuş okullarına doğru yürüyen, saçları özenle taranıp örülmüş küçücük çocuklar.. Onların o pıtır pıtır yürüyüşleri hala düşününce gözümün önüne ilk gelen görüntü sanırım.

Bir de hani belgesellerde gördüğümüz nehirlerde, su birikintilerinde çamaşır yıkayan, kafaları üzerinde çok ağır sepetler, bidonlar taşıyan kadınlar vardır ya.. İşte Haiti’de onları da gördük bolca. Böylece bunların sadece belgesellerde olmadığını da anlamış bulunduk. Bir de bu geliyor aklıma..

Mesela aşağıdaki fotoğraftaki su birikintisinde çamaşır yıkayan kadınlar vardı, ben çekememişim o ayrı ama..

Haiti gezi yazısı fotograflari

Haiti’ye gitme fikri nasıl ortaya çıktı? Bu ülkeye nasıl gittik?

İki haftadan fazla bir süre için Dominik Cumhuriyeti’ne gideceğimiz netleşince ne yapıp ne edip kısa süreliğine de olsa Dominik’in tek sınır komşusu olan bu değişik ülkeye, Haiti’ye geçmemiz gerektiğine karar verdik. Her ne kadar internetten okuduklarımız ve Haitili birkaç arkadaşın görüşü bu maceraya hiç atılmamamız gerektiği yönünde de olsa, biz kararlı davranıp bu ülkeye gitmek için elimizden geleni yaptık. Ama gitmeden karar vermemiz gereken iki şey vardı: kalacağımız yer ve gideceğimiz şehir.

Dominik’ten kara yolu ile Haiti’ye geçmek isteyince, zaten çok fazla bir alternatif yok. Kısa bir araştırma sonucunda, Santo Domingo’dan yaklaşık 7 saatlik bir otobüs yolculuğu ile Port-au-Prince’e gitmenin en güvenli alternatif olduğu ortaya çıkıyor. Biz de, bu güvenli olduğu iddia edilen opsiyonu seçerek, sadece başkent Port-au-Prince’i görme imkanı bulabildik Haiti’de.

Dominik’ten Haiti’ye sefer düzenleyen tek firma Caribe Tours. Buradan, kalkış saatinden sadece 1-2 saat önce giderek bilet alabiliyorsunuz. Bu yolculuk genellikle turizm amaçlı olmadığından otobüslerde herhangi bir yoğunluk yok. Bilet ücretlendirilmesi biraz garip, ödemenin bir kısmı dolar, bir kısmı Dominik pesosu ile yapılıyor. Şimdi tam hatırlayamıyorum ama vergiler, bazı harçlar ve otobüs ücreti gidiş-dönüş toplamda yaklaşık 100 dolara yakın bir rakamdı. Hem Dominik’ten çıkarken, hem de Haiti’ye girerken iki kere inip pasaport kontrolünden geçiyorsunuz. Otobüsten iner inmez cips, içecek ve telefon hattı satan seyyar satıcılar üzerinize hucum ediyor.

Bir de bu sınırlarda tozun toprağın içinde dev kazanlarda yemek pişiren kadınlar var ki, biz bu yemeği kim yiyor acaba diye düşünürken, 10 dakika sonra otobüste servis edilen yemeği görünce anladık kimin yediğini.. Meğer biz yiyecekmişiz :)

DSC03387

DSC03374

Bu pasaport kontrolleri esnasında garip de bir tecrübemiz oldu. Dominik sınırından geçip de Haiti sınırında tekrar otobüsten indiğimizde birisi kaşla göz arasında pasaportumu elimden alıverdi. Ortamdaki resmi görevliler de çok resmi durmadığından, acaba resmi bir görevli mi kaygısıyla ani bir tepki veremedim. Ama kalbim pırpır etmedi desem yalan olur, neye uğradığımı şaşırdım. Meğer pasaporttan gerekli bilgilere bakarak gümrük beyannamenizi sizin yerinize doldurup para tırtıklamayı hedefleyen bir grup insan varmış burada. Cansu sağolsun pasaportumu kurtardı bu Haitili’nin elinden. Yani neymiş, pasaportunuzu son noktaya kadar çantanızdan çıkarmayacakmışsınız bile.

Aşağıdaki ilk fotoğraf Dominik sınırındaki pasaport kontrolünden, ikincisi otobüs sınırdan tam geçerken..

DSC03383

DSC03389

Sınırdan geçer geçmez otobüse birkaç kişi biniyor, isteyen yolcuların elindeki Dominik Pesosu’nu Haiti Gourde’una çeviriyorlar. Bir nevi ayaklı döviz ofisi. Bizim paramızı çeviren adamın envai çeşit cebinden çıkarıp denkleştirdiği paraların bir kısmı o kadar pis ve kırışıktı ki, ellerken biraz tiksindik ne yalan söyliyim.. Fotoğrafta olduklarından iyi çıkmışlar bence :)

DSC03392

Haiti’de nerede kaldık?

İkinci konuya gelince, Haiti’de kalacak yer meselesi gerçekten çok büyük bir problem. Aslında internetten otel bakarken bu sorunu tam olarak anlayamıyorsunuz, çünkü bazı oteller gayet butik ve güzel görünüyor, ama bu güzel otellerin neredeyse tamamı şehir merkezinin dışında. Yani özel aracınız olmadan şehir merkezine inmenin neredeyse imkansız olduğu yerlerde. Şehrin merkezinde de büyük güvenilir bir otel ne gördüm ne duydum diyebilirim.

Biz, proje arkadaşımız Lauren vesilesiyle, ABD’nin Dış İşleri Bakanlığında çalışan ve Haiti’de görev yapan bir Amerikalının evinde misafir olduk iki gece. Ev dediysem, Bakanlık çalışanlarına tahsis edilmiş yüksek duvarlarla çevrili, silahlı güvenlik görevlileri tarafından korunan bir tesis, rezidans. Yani Haiti şartlarında oldukça lüks bir ortam. Her şey bir yana, güvenlik açısından bu bizim en büyük şansımızdı diyebilirim. İçeride kablosuz internet, damacana su ve temiz yatakları da bulunca hepimiz yolda harcadığımız saatleri ve yaşadığımız maceraları unuttuk, yüzümüz güldü :)

Haiti’de neler yaptık?

Bizim Haiti’de geçirdiğimiz iki gün birbirinden oldukça farklıydı diyebilirim. İlk gün, evinde misafir olduğumuz Amerikalı diplomat ve onun bizimle aynı okuldan mezun Amerikalı bir meslektaşı bizi sürekli gittikleri bir restorana, ardından da bir bara götürdüler. Hiç abartmıyorum, bu insanların Haiti’de yaşadıkları hayat, bir New Yorklunun yaşadığı hayattan daha lüks bile olabilir. Mekanlar da aynı şekilde, Haiti’de olabileceğini hayal bile edemeyeceğiniz lükslükte. Gittiğimiz iki yer de, sürekli beraber takıldıkları anlaşılan, kuvvetle muhtemel çok büyük bir kısmı uluslararası kuruluşlar ya da diplomatik görevleri sebebiyle bu ülkede bulunmak zorunda olan bir grup “beyaz insan” ile doluydu. Takıldıkları ortamlara şöyle bir bakınca, bu insanların gerçekten “Haiti”de görev yaptığını söylemek, çok zor.

İkinci gün ise, ilk gün bu ülkede görüp de yapamayız dediğimiz şeyleri yapmakla geçti :) Sanırım bir gün önce şahit olduğumuz bu halktan kopuk yaşam şekli hiçbirimizi cezbetmedi :) Sokaklara inip, halkla iç içe biraz vakit geçirmemiz gerektiğine kanaat getirdik. Sabah ilk iş olarak şehir merkezine gitmek için tıklım tıkış olan taptap’larden birine binerek başladık işe. Yerel halk, beyazların özel araçlarda halka karışmadan dolaşmasına o kadar alışmış ki, bizim taptap’e binmemiz insanlarda küçük bir şok etkisi yaratmadı desem yalan olur. Taptap’teki insanların yardımıyla ne kadar para ödememiz ve hangi noktada neye aktarma yapmamız gerektiğini öğrendik. Yine yardımsever Haitili bir abi, ilk taptapten bizimle indi, ikinciye bizi elleriyle götürüp bindirdi.

Haiti gezi yazısı fotograflari

Haiti gezi yazısı fotograflari

Taptap’lerle yaptığımız yolculuktan sonra vardığımız şehrin merkezi içler acısı halde desem bir gram abartmış olmam herhalde. En turistik denilebilecek yerler bile o kadar virane, o kadar pis ki. Depremin üstünden o kadar yıl geçmesine rağmen, birçok yıkıntı hala kaldırılamamış, çatlak, yıkık binalar olduğu gibi duruyor. Şehrin göbeğindeki yolların bir kısmı asfalt bile değil. Taş, toprak, çöp yığınları arasından şehrin olmazsa olmaz, kesinlikle görülmesi gereken yerlerine, çarşılarına doğru yürüyorsunuz.

DSC03457

Eskiden Haiti’nin en güzel yapısı olan başkanlık sarayının enkazı da, çok yakın bir zamana kadar, ibretlik vaziyette duruyormuş yıkıntı halinde. Bu alan bile daha çok yenilerde temizlenebilmiş. Ülkenin hala kendine yeni bir başkanlık sarayı yapacak gücü olmadığından, Fransa bu işi, daha önce olduğu gibi üstlenmiş, biz size yeni bir saray yapacağız demişler. Bir ülkenin en önemli yapılarından birini bile tekrar kendi kaynaklarıyla inşa edemediğini hayal edin.. İşte öyle bir yer Haiti.

Temizlenen saray alanında şimdilik sadece bir bayrak dalgalanıyor..

DSC03460

Port-au-Prince’in merkezinde görülecek yerler arasında, iron market, iron market önünde kurulan pazar, katedral ve birkaç tane daha yıkık dökük yapı var.. Biz çoğunu yürüyerek dolaştık, büyük bir kısmına da ziyarete kapalı olmaları sebebiyle uzaktan bakmakla yetindik. Buralarda fotoğrafları insanlara çaktırmadan çekmeye çalıştığım için biraz bulanık ya da yamuk yumuk oldular.. Aslında anın psikolojisine uygunlar. Buralarda ayık kafayla çıkıp alenen fotoğraf çekmeye cesaret etmek pek mümkün değil :)

DSC03443

DSC03437

DSC03436

DSC03435

DSC03434

DSC03421

Bir de bizi yine Lauren’in başka bir Haitili arkadaşının ikinci gün özel arabasıyla götürdüğü, toplu taşımayla gitmenin sanırım mümkün olmadığı, Observatory diye bir yer var ki, sanırım bu şehirdeki en turistik yer orasıydı. Dağlardan görünen Port-au-Prince şehir ve okyanus manzarası, manzara içindeki detaylar bu mesafeden görünmediği için olsa gerek, çok güzeldi.

DSC03470

Haiti ve Dominiklilerin güzel sanatlarda başarılı olduğunu gitmeden de duymuştuk. Haitililerin de özellikle resimdeki yeteneklerini gider gitmez anlıyorsunuz, çarşıda pazarda sokaklarda satılan resimlerden. Iron marketteki satıcılardan uzun pazarlıklar ve uğraşlar sonucu aldığımız resimler bu gezinin en unutulmaz alışverişiydi. Tüm satıcıların bizi kendi sergi alanına çekmeye çalışması, ısrarları, bizim onları nazikçe geri çevirmeye çalışmamız.. Kan ter içinde kalmıştık.. O kargaşada sadece aşağıdaki fotoğrafı çekebilmişim..

DSC03451

Haitililerin sanata olan yeteneği sadece resim alanında değil. İkinci akşam gittiğimiz çok sıradan bir pizzacının orta yerinde şarkı söyleyen adamda öyle bir ses vardı ki, videosunu koymazsam anlatamam diye düşünerek burada paylaşıyorum. Uzun süre playback yaptığını düşünüp ciddiye alıp dinlemedik bile bu adamı biz.. 5-6 şarkıdan sonra tüm masa tamamen ancak emin olabildik gerçekten söylediğine.. Şimdi düşünüyorum da, dünyanın nerelerinde ne cevherler var, gerçekten..

Uzun lafın kısası, böyle anlatınca Port-au-Prince şehir merkezinde, depremden geriye kalan enkaz dışında görülecek çok fazla bir şey yok gibi de gelse, aslında bu ülkede farkına varacağınız, göreceğiniz çok şey var..

DSC03418

Gideceklere Tavsiyeler

Haiti’de sıtma ve diğer bazı salgın hastalıklar ülkenin her yerinde.  Bize New York’taki doktorumuz hem sıtma için bir hap vermişti onu kullandık, hem de içinde minimum %40 oranında deet bulunduran bir sinek ilacı edinmemiz gerektiğini söylemişti. Bir de çeşitli aşılar olmamız gerektiğini tabi. Her ihtimale karşı lazım olabilir diye aldığımız mide ve bağırsak ilaçlarını hiç saymıyorum bile. Bu ülkeye gidecek herkesin, seyahatten 1 ay kadar önce, seyahat sağlığı konusunda uzman bir doktora görünmesini tavsiye ederim. Biz Haiti dışında Dominik’te de çok uzun vakit geçireceğimiz için tüm denilenleri harfiyen yerine getirdik, bir sıkıntı yaşamadık :)

Bir de, Hati’de sizi gezdirecek bir rehber ya da bir arkadaşınız yoksa, burada sadece İngilizce konuşarak derdinizi anlatabilmek pek mümkün değil. Yanınızda en azından Fransızca bilen birisi bence şart. Hele ki bu ülkeye kara yolu ile gümrük kapılarından geçerek gitmeyi planlıyorsanız, sadece İngilizce’yle canınız biraz sıkılabilir. Benden söylemesi.

Aslında bence en önemlisi, tüm algılarınızı sonuna kadar açın buraya gitmeden önce. Çünkü burada edineceğiniz gerçek bir tecrübe. Sıradan bir turizm macerası değil :)

DSC03427

Evet, bu yazıyı yazmak biraz zaman aldı. Neden bilmiyorum, fikirleri, anıları toparlamak beklediğimden zor oldu.  Umarım beğenirsiniz :)

Sevgiyle,

 

Gelecekten Not: Annelik maceralarımı, diğer gezi yazılarımı ve gözlemlerimi paylaştığım blogumu da merak ederseniz, şuradan ulaşabilirsiniz.

 

 


|


Yorumlar(12)

  1. Ali İyibil
    Reply

    Çok güzel bir gezi anlatımı,her yönüyle bilgi var.Bence örnek bir anlatım.Teşekkürler eline sağlık.Yolumuz düşmeyeceğine göre gitmiş gibi oldum.

    • Bilge Nilsun Kale
      Reply

      çok teşekkürler babacım, sen de olmasan valla :)

  2. Cansu
    Reply

    Süper olmuş!! Sen olmasan o bigudili teyze de, o lezzetli (!) otobüs yemekleri de yavaş yavaş tarihe karışırdı:) Daha nice Ayiti’lere inşallah :*

    • Bilge Nilsun Kale
      Reply

      Beğendin miii :) İlginç anılarımızı elimden geldiğinde ölümsüzleştirmeye çalıştım :) Bir sonraki maceramızı heyecanla bekliyorum :*

  3. ozgur
    Reply

    2007 yılında dominik-küba yapmıştık ve haiti’nin eksikliğini hiç unutmadım. şimdi tekrar dominik düşünüyorum ve bu defa haiti ile birleştirmek istiyorum. bu ülke ile ilgili internette bulabildiğim sınırlı bilgilerin en kapsamloısı sizde. çok teşekkürler.

    • Bilge Nilsun Kale
      Reply

      Özgür bey internette gerçekten çok sınırlı bilgi var Haiti ile ilgili olarak. Biz diğer arkadaşlarla 3 dilde arama yapmıştık yine de çok az şey bilerek gitmiştik bu ülkeye. Gerçek bir macera istiyorsanız bu sefer kesinlikle gitmelisiniz bence. Dominik ile arasındaki uçurumu görmek değişik bir tecrübe oluyor :) Yardımcı olabileceğim bir konu olursa seve seve olmaya çalışırım size. Sevgiler..

  4. Ramazan Özdamar
    Reply

    Bilge Hanım merhaba bu akşam National Gegraphic de Haiti ile ilgili programı seyrederken Haiti hatıralarım depreşti ve internette gezinirken bu güzel ve fakir ülkedeki gezi notlarınızı okudum ve bu ülkedeki hatıralar tekrar canlandı. 2007-2008 yılları arasında 1,5 sene Birleşmiş Milletler polis gücünde görevli olarak bu ülkede kaldım ve depremden 3 ay önce oradan ayrıldım. Elimde oralarla ilgili birçok fotoğraf ve eşya var. Ama hiç bir zaman bu ülkeyi ve insanlarını unutamadım. İmkan bulabilirsem bu ülkeye tekrar ziyaret etmek ve tanıştığım bazı insanları ziyaret etmek istiyorum. Eşiniz ve çocuklarınızla sağlık ve huzur dolu bir yaşam diliyorum. Tekrar teşekkürler…

    • Bilge Nilsun Kale
      Reply

      Ramazan bey, yazilarimla bu kadar cok farkli hayata dokunacagim hic aklima gelmezdi yazarken, cok guzel geri donusler aliyorum ve iyi ki yazmisim diyorum. Bu yorumlari okumak gercekten cok guzel. Insallah size de tekrar bu guzel ulkeyi ziyaret etmek kismet olur, ben de isterim yillar sonra tekrar gidip gormeyi. Kendinize iyi bakin, saglicakla!

  5. Pingback: Daha önceki gezi yazılarımı merak edenlere – Toz Kanatlı Kelebek

  6. Ayşım
    Reply

    Detaylı ve güzel anlatımınız sayesinde epey bilgi edindim. Emeğiniz için çok teşekkür ederim.

  7. Ömer Önder
    Reply

    Anlatımınız gerçek bir gezi rehberi gibi. Öncelikle bunun için tebrik ederim. Yazınızdan ve fotoğraflardan çok şey öğrendim. İnternette çok az bilgi var bu konuda. BM polis gücüne başvurmayı düşündüğüm için bu ülkeyi merak ediyordum ancak doğru düzgün bi bilgi bulamadım. Sayenizde gitmiş kadar oldum. Teşekkürler.

  8. Ercan KOLDAŞ
    Reply

    2008-2009 BM polis gūcū’ ile Haiti ve Dominik Cum.bulundum.Depremden 1 hafta önce dönen şanslılardanım.Yerel halk çok pozitifti ekmeği bile yoktu ama onurlu ve şen insanlar.Dūri dedikleri koyu pilav 10 numara lezzetli.Komşulamız olmalı onlar.

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.