|

“Barış” hoşgeldin 19/365

Bu hafta 4 bebeğin doğumuna şahitlik ettim, aslında normalde ayda 4-5 bebekten fazlasının fotoğrafını çekmiyorum, işlerimde planlama sorunu yaratabilir diye korkuyorum çünkü. Zamanında teslim edemem, ya aynı zamanda doğarlarsa endişesi oluyor. Ama bu sefer bu ay doğacak 4 bebeğimin 4 ü de aynı hafta doğdu. Bugün sabahın erken saatlerinde bu 4. bebeğimi karşılamak için hastaneye gittim, sabahın körü bir saat olduğundan yollar bomboş, ışıklarda yanımda bir araba durdu kim diye kafamı çekine çekine çevirdim baktım, tanıdığım bir kadın doğum uzmanı doktor, güldük birbirimize bakıp :) yani bu saatte yollarda doktorlar ve fotoğrafçılar oluyor.

Bebek sezeryan ile vaktinden birazcık erken doğacak, ameliyathanedeyiz, anne genel anestezi almış, baba da annenin yanında. Doktor çok hızlı, göz açıp kapayıncaya kadar çıkarttı bebeği, göbeğini keserken sordu babasına ismi ne bebeğin diye, Barış dedi babası. Doktor “Hoşgeldin Barış” diye ameliyathanede bağırınca, tüm oradakiler, anestezi doktoru, çocuk doktoru, iki teknisyen, üç hemşire, baba, ben, bir irkildik, garip bir hava oldu içerde, derler ya tüylerim diken diken oldu öyle hissettik toplu olarak. Bu tür duygular birlikte hissedilebiliyor, garip bir duygu birliği, ruh birliği işte. Ayy inşallah dedi arkasından birisi, bilmiyorum sanırım doktorun asistanı olan diğer doktor, sonra hadi inşallah dedik, ayrı bir sevdik Barış ı o an, öyle kalplerimiz birleşti, tek oldu. Nasıl ihtiyacımız var barışa, sesli söylenmesi, duymak bile iyi geliyor kelimesini.

Son beş aydır Ankara kapkara, bu gri, herkesin çirkinliği konusunda hemfikir olduğu, sıkıcı memur öğrenci şehri kapkara. 3 gün önce, Ankara’nın göbeğinde parçalandık, öldük, geçen ay yine yaklaşık bir yerde, daha öncesinde de Gar da…Ben burada doğdum, büyüdüm, burada her gün otobüslerle okula, dershaneye gittim geldim, burada evlendim, burada çocuklarım oldu, burada oldu ilk işim, son işim, tüm anılarım, yaşanmışlıklarım hep burada. Yani bu şehir benim için anlamlı, tüm griliğine, çirkinliğine, sıkıcılığına rağmen. Seviyorum her sokağını, caddesini, dükkanını…Bunları buraya yazdığıma göre artık daha çok seviyorum her taşını, bebek gibi hissediyorum çünkü artık şehrimi, öyle savunmasız, kırılgan, üstüne haksızlığa uğramış, kırılmış dökülmüş, parçalanmış…Artık sevgime, duygularıma şefkat de eklendi bu şehre karşı. Benim yazmak istediklerimi bir yazar yazmış çoktan, daha iyisini yazamam, tüylerim diken diken oldu son paragraflarda, o kadar aynı hissediyorum.

IMG_9412x (4)k

Patlamadan sonra, ilk haberimiz olduğunda gözlerimi kapattım düşündüm olayın olduğu yeri, o pazar akşamüstünü hayal ettim, kolayca canlandırabildim kafamda. Çok pazar akşam üstleri tam da orada otobüs bekledim çünkü. Evlenmeden kendi evim olmazdan önce annemlerin evine giden otobüsün durağı da orada, şimdi oturduğum evin otobüs durağı da orada. Durakların arkasında Güvenpark var, yanında tüpgeçit, hemen dibinde sıra sıra çiçekçiler, karşısında açık tezgahta toka, fular vb minik şeyler satan bir satıcı. Güvenparkın diğer tarafında da Ankara’nın meşhur dolmuş durakları var, neredeyse tüm semtlerin dolmuşları oradan kalkıyor, ODTÜ den tutun da Ayrancı ya, Dikmen’e, İlker’e, 100. yıl a, Sokullu’ya…Durakların dibinde bir büfe var, hep orada olan bir simitçi var, 1-2 işportacı var hep aynı yerinde.

Otobüs durakları Güvenpark’ın dibinde ya, parkın yan duvarları bekleyen, vakit geçiren insanlarla dolu. Parkın tam caddeye yakın yerinde kocaman ağaçların arasında kalmış bir de çocuk parkı var, Deniz’le gitmişsek Kızılay’a gireriz mutlaka o parka, hatta bazen otobüsü kaçırmışsak parka gireriz o kayarken ben gözucuyla durağa bakarım, gelince hemen koşalım diye. Durağa yan yana 3-4 otobüs aynı anda yanaşabilir, birkaç semtin otobüs durakları ortaktır çünkü. Atatürk bulvarı 2 şerit kocaman vızır vızır cadde, karşıdan karşıya geçemezsiniz aşağıdaki ışıklara kadar yürümezseniz, o sebeple tüp geçit candır. Her daim çift şerit insan doludur, tüp geçitte yıllardır satış yapan iki oyuncakçı vardır, bir kaç tane işportacı ile beraber, geçerken çoluğunuza çocuğunuza alabilirsiniz minik bir oyuncak, ben defalarca almışımdır. Öğrenciyken, ODTÜ ye gidip gelirken, bir otobüsle Kızılay’a gelip, oradan dolmuşla okula giderdim, hergün aynı şey, ve o yol üzerinde arkadaşlarımla karşılaşırdım, otobüsü hiç sevmezdim ama dolmuş bölümü keyifli olurdu, konuşa güle giderdik çünkü, ve hep tanıdık birileri olurdu. Diyeceğim o ki Güvenpark’a ne zaman gitseniz mutlaka ODTÜ öğrencileri olur orada. Gezi olayları ile beraber Güvenpark aynı zamanda Çevik Kuvvetin, polislerin de yeridir, parkta oturan, gezinen en az 50-60 görevli polis görebilirsiniz ne zaman oradan geçseniz. Ve gün gelir de birgün orada otobüsleri havaya uçuracak şiddette bir bomba patlarsa bu insanların hepsi ölür…

Patlamanın ertesi günü korka korka soruyorum apartman görevlisine, yakınımızda var mı diyorum patlamada oralarda olan, duydun mu hiç? Ah çünkü biliyorum bizim mahallenin otobüsünün durağı da çok yakın…Çok üzgün, diyor alt apartmanın kapıcısının kızı, 13 yaşında, ölmüş, 2 tane de alt apartmanlardan var komşu, sonra yakın bir apartmanının kapıcısı, 3 tane de ODTÜ öğrencisi duyduk…Kalıyorum öyle, sorduğuma bin pişman…

Ben Barış’tan bahsediyordum, bugün doğan masum, miniminnacık Barış’tan aslında. Çekimim bittiğinde isminin verdiği sihirli hava dağılmamıştı kafamda, arabama bindim, hava nasıl soğuk, geçen haftaların bahar sıcaklığı gitmiş, keskin bir soğuk geri gelmiş. Radyoda Coldplay’in Paradise i çalıyor, ruh halime uygun geliyor şarkı, sonra arabanın ön camına beyaz birşeyler düşmeye başlıyor, hertaraf pespembe ya, bütün ağaçlar beyazlı, pembeli açtılar çünkü, diyorum rüzgardan bu çiçekler kopmuş uçuşuyor herhalde. Farkediyorum değil, eriyorlar çünkü cama düşenler, minik minik kar yağıyor. Pembe ağaçların arasından yavaşça geçerken kar yağıyor, karlar beyaz çiçekler birbirine karışıyor, eriyorlar içiçe, kulağımda Paradise, aklımda Barış’ın çağrıştırdığı tonlarca düşünce, garip bir tezatlığın içinde gidiyorum…

Sevgiyle,


|


Yorumlar(1)

  1. Ali iyibil
    Reply

    Kalem hislere tercüman oluyor.Başka zaman istesende bu satırları yazamazsın.Umarım bu günleri unutturacak günler görürüz.Umut bitmez.İnsanlar yeni dünyaya gelen yavrularına Barış ismini veriyorlarsa umut vardır,var olacaktır.Sevgiyle…

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.