|

yarım kalemler

Deniz’in okul çantasındaki kalemkutusunu açınca bir sürü küçülmüş, iki taraflı açılmış kalem çıkıyor içinden. Aslında ben sadece üç kalem onun da birisi kırmızı, bir silgi, bir kalemtraş koymuştum o kutuya. Hergün yeni bir tane kısa kalem eklenerek artıyor sayı sürekli. Karışıyor ders sırasında, kim ne varsa toplayıp getiriyor okul bitiminde sanırım, en çok toplayan da bizim adam oluyor. Birileri seviniyor, birileri üzülüyor. Götür bunları oğlum diyorum, ertesi gün hiç kalemle geliyor, hepsi götürülmüş. Sonraki gün yine 4-5 kalem o kalemkutuda…

Firüzan’ın bir hikayesi vardı adını hatırlamıyorum ama, ya Gecenin Öteki Yüzü kitabında ya da Parasız Yatılı kitabında, yıllar önce okuduğum, bugün onu anımsadım Deniz’in bu kalemlerini görünce. Tam konuyu hatırlamıyorum ama bir sürü kalemi olan bir çocuk vardı, okulda tüm arkadaşları ona özeniyordu, ya da “kıskanıyordu” ama işin aslı çocuğun babası çöplükte çalışıyordu ve o çöpten bulduğu kalemleri topluyordu baba. Ve her akşam eve götürüp çocuğunu sevindiriyordu o kalemlerle. Tüm Firüzan hikayeleri gibi içinize işleyen, iyi niyetle yapılan bir hareketin sonucu iyi mi oldu şimdi kötü mü diye düşündürten, düzenin, toplumsal yaşamın ne kadar da adaletsiz olduğunu gözünüze sokmadan kalbinize sokan bir hikaye. Bilmiyorum nerden aklıma geldi ama sürekli yeni çağrışımların aklıma getirdiklerinin doğrultusunda bir şeyler yapıyorum şu sıralar, herhalde o sebeple önemsedim aklıma üşüşenleri. Mesela birazdan oturup Gecenin Öteki Yüzü dizisinin Müşfik Kenter’li bölümünü izleyeceğim yıllar sonra yeniden. Böyle rahatlıyorum, böyle bir duyguyu destekliyorum, pekiştiriyorum bünyemde. Kovalıyorum hislerimi, ta ki içim rahat edene kadar.

IMG_4810x

Bir fotoğraf projesi yapmak istemiştim altı aydır düşünmekten yapmaya fırsat yaratamadığım. Önünden her geçtiğimde nasıl yapsam nasıl anlatsam diye düşünüp durduğum bir komşu ev vardı. İçinde çöpten topladıkları kartonları, plastikleri camları satarak yaşamını sağlayan bir aile yaşıyordu. Bir sürü çocuk, kalabalık bir aile, ailenin bir çocuğu da Deniz in okul arkadaşı. Kimseye zararları yok, sürekli topluyorlar, istifliyorlar satılıp paraya çevrilebilecek çöp ürünlerini. Dilenmeden, para istemeden, gözünüze bile bakmadan yaşayıp gidiyorlardı 200m yanıbaşımızda, Ankara’nın gelmiş geçmiş en sonradan görme apartmanlarının bulunduğu en sormadan görme semtinde. Her Allah ın günü yanıbaşından geçiyorduk, kaçamak gözlerle camsız, bez gerilmiş pencerelerine, oturan çocuklarına bahçede yaktığı ateş üstünde yemek yapıp dağıtan anneye bakıyorduk. Geçen bir baktım yok hiçbirşey orada artık. Dümdüz. Dümdüz toprak. Ya ben onların hikayesini anlatacaktım, hani bir cesaret yanlarına gidecektim, yardım önerecektim, dim dim de dim dim. yaa Burçay Hanım kaldın öyle…Sürekli oraya bakıp duruyor olmasam farketmeyeceğim bile artık o derme çatma evin orada olmadığını da takılmıştım bir süredir konuya…Ya ne ara süpürdünüz o evi, ne ara nereye gitti o aile, biz mi uyuyoruz siz mi çok sinsisiniz, ben kaldım öylece. Nasıl yavaşlanır ki biraz daha, biliyorsanız alayım formülü.

dipten gelen not: komşudan kala kala aşağıdaki araba kullanırken telefonla çektiğim şu titrek foto kalmış sadece. Telefon kamerası iyi birşey.

20160211_082257

Bu da Gecenin Öteki Yüzü, belki benim akranlarım hatırlar :)


|


Yorum eklemek ister misiniz?

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.