|

sonbahar, karmaşık ruh halleri, yapraklar falan

Ankara’ya en yakışan mevsim sonbahar, gözüme en güzel göründüğü ay da Eylül dür. Daha da zorlayasım yok hiç güzelliklerini sıralamak için, malum özellikle son yıllarda, kendisinin muhteşem belediyesiyle çirkinleşmekteki hızı tartışılmaz. Çocukluğumda böyle hatırlamıyorum, büyük ağaçlar, sempatik komşular, insanlar, tanıdık gelen güven veren sokaklar hatırlıyorum ve bu şehir hakkında kötü en ufak birşey bile düşündüğümü hatırlamıyorum. Gerçi belki de ben onca yıldan sonra hatırlayamıyorum birşeyleri, malum hafızanın hafiften zora girmeye başladığı yaşlar bu yaşlar(insanın kendisine ve çevresine yaşlandığını söyleyip durması kendisini içten içe daha genç hissetmesini sağlıyor mudur acaba :)). Sonbaharda yavaş yavaş değişen doğa ile beraber ruh halimiz de değişmeye başlıyor ya, yeni başlangıçlar, cesaret edilemeyen kararlar daha cazip geliyor, belki de tekrar kış gelip de sorunlar başlayıp, kıpırdamak daha zor hale gelmeden son çıkış yeri/zamanı sonbahar. Neyse bununla ilgili daha uzun uzun yazıp laf kalabalığı yapabilirim gibi hissediyorum, kesiyorum burada :)

Çirkin griden uzaklaşıp, doğa ile biraz (dikkat her an mangalcı veya fotoğrafçı istilası olabiliyor) da olsa başbaşa kalayım gibi bir dileğiniz varsa o zaman minimum 1 saat yol katetmeyi göze almak gerekiyor. Herhangi bir yöne 1 saat kadar dümdüz gidince böyle bir yerlere çıkılabiliyor, Kızılcahamam, Karagöl, Ayaş, Nallıhan, hiç olmadı Kazan, Beynam felan :) Ben de isterdim Trilye’den, Bodrum dan, ne bileyim Artvin’ den ve hatta NewYork dan, Paris ten felan bahsedeyim ama elimizde bu var bu şartlarda, idare edin. Kim bilir belki turist bile çekerim bu dünya incisi Çubuk ilçesine :) Neyse sonbahar fotoğraflarım olsun istedim ya mekanı Karagöl olarak seçtik, bu sefer ekip en bi çekirdek aile. Şimdi göl nerededir, nasıl gidilir bu konulara hiç girmeyeyim, merak ederseniz şurada bir miktar ansiklopedik bilgi var. Fotoğraflarımı dizeyim sıra sıra…

Gittiğimizde Ekim ayıydı ama hava o kadar soğuktu ki anlatamam, şu anki havalar gerçekten pastırma sıcakları kıymetini bilelim öpelim koklayalım.

Siyah beyaz fotoğraflar yine de en sevdiğim, sonbaharın o ahenk içindeki renklerine (özellikle de instagramda, orda burda artık içimizi bayma seviyesine gelmiş olsa da) rağmen…

Neyse dönüyorum rengarenklere :)

gölün çevresi yetti deyip de tepelere tırmanmaya başlıyorsunuz bir süre sonra, kesinlikle tavsiye ediyorum en tepeye kadar çıkın ağaçların arasından. Bu kavak ağaçları illettir ya baharda uçuşan tüycükler yüzünüze gözünüze girer, işte bu ağaçlar sonbaharda bir mucize. Işığın üzerinde bu kadar güzel yansıdığı başka bir ağaç yok bence, hafif de bir rüzgar varsa o kıpırtıyı izlemek tam benlik (+30 aktivitesi, tartışılmaz).

malum şehir çocukları yetiştirdiğimiz için aa şu aaa bu diye şaşıra şaşıra yol alıyoruz, ve hatta öyle anlar oluyor ki minnoş palamutlara, pembe yapraklara falan şaşırıyoruz. Şaşırmak en sevdiğim duygu olabilir aslında, o yüzden çocuklarla takılmayı seviyorum, o kadar kolay şaşırıyorlar ki. Düşünsenize bir şeye en son ne zaman şaşırdınız? Çok kötü, her şeye alışmak, kanıksamak çok kötü…

Yokuş tırmandıkça zorlaşıyor fotoğrafta görüldüğü haliyle, hatta çekiştirmeye dönmüş durumda :)

diyorum ya bu kavak ağacının yaprakları şiirsel (35+ söylemleri devam)..

vee malum ayak fotoğrafı :) hayır elimde kocaman lens var, eşek ölüsü kıvamında, kafayı eğmekten daha riskli bişey olamazdı da, bu foto da eksik kalmasın deyiverdim.

Neyse tepeye çıktık da başımız göğe erdi. Yaaa bişey yok işte yukarıda, malum biz hedeften çok yolculuğun kendindeyiz :) yine de koyayım ne menem bişey yukardan görün:

bunlar da cesur aile bireyleri:

Neyse ki iniş için kısa bir yol bulduk, kolay oldu, yoksa her tür ihtiyacın başgösterdiği bir zamanlamayla birbirimizi keser kıvama gelmek an meselesiydi :)

bu da dönüş yolu, biliyorsunuz Karagöl ün en güzel yanı, Ankara’ya dönüşü :) tabiki…

Fotoğrafları seçememiş, bu sebeple hepsini koymuş olabilirim, ve bu sebeple de bir miktar baymış olabilirim, kusura bakmayın. Ama sevgiyle kalın…


|


Yorumlar(2)

  1. Ugur
    Reply

    sonbaharı illa yaşamak lazım sanırım bu hayatta. yani elbet evrenin kuralları gereği yaşamak lazım ama yine de en azından birini baştan sonuna kadar yaşamak lazım. ankara’yı sevemesen bile..

  2. zamananotlar
    Reply

    ah evet, yaşamak lazım…doğayı herşeyiyle her zamanıyla yaşamak lazım sanki.

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.