|

yol telaşı

“Kişinin her gün yaptığı önemli ve etkilidir, yaşadığı herhangi bir yer ilginç ve güzeldir” demiş Gertrude Stein.

Yazının başlığını yol telaşı koyup da sonra da bu alıntıyı koymamdan anlaşılması istenen şudur ki burada kastedilen telaş “tatlı bir telaş” daki telaş değil de gerginlik, stres, ne yapacağını bilememedeki telaşdır :)

Aslında yakın zamana kadar yol romantizmi vardı bende de, diyordum çok gezmek lazım, görgüyü bilgiyi artırmak lazım, başka kültürler, yemekler, doğalar görmek lazım. Şu an geldiğim noktada, seyahat gerekiyorsa yapılır :) Sevdiğin birini görmek istersin gidersin, para kazanman lazımdır, işin vardır gidersin, orada anıların vardır tekrar hissetmek istersin gidersin, okulun oradadır gidersin, kendi memleketin yaşanmaz olur kaçmak istersin (evlerden uzak) gidersin, birine yolda eşlik etmen gerekir gidersin, bunlar olur.

Turizme iyice yabancılaştığım bu günlerde, Gertrude Stein’in ne demek istediğini yeni yeni anlıyorum sanırım. Yıllarca Ankara’da yapacak birşey yok, gezecek biryer de yok edebiyatını yapmış bir insan olarak bunları da yazıyorum ya samimiyetime inanman lazım sayın günlük. Bak artık çevreme aval aval bakmıyorum görmeye uğraşıyorum, ben bu çabayı gösterdikçe de yeni yeni şeyler keşfediyorum, farkediyorum. Anlatmaya, üzerinde konuşmaya değer şeyler (tamam çok motive olmuş ve sürekli heyecanla anlatıyor, ve de ultra öğretmen olmuş olabilirim, heves işte, şimdilik azalır diye umalım).

İnandığım birşey var, gittiğin vardığın yer değil de, yolculuğun kendisi başlı başına insanı değiştiren bir süreç, yol değiştikçe sen de değişiyorsun (yol romantizmi gibi gelmeye başladı kulağıma şimdiden) (Sanki ipekyolunu develerle katettim de, nerden biliyorsam (uçakla TC – Avusturalya uçunca ne kadar değişiliyor acaba (susmayan içses imdaaat, bi rahat ver))).

Yol filmleri güzel gelir hep, hatta en sevdiğim yönetmenin en sevdiğim filmi “Eternity and a Day” şiirsel bir yolculuk hikayesidir, konuyla alakasız ama o filmden şu parçayı izlemeden gitmeyin bu sayfadan lütfen, nolur :)

Bruno Ganz amcam diyor ki “For the last few months, my only contact with the world has been this unknown neighbour of mine, who always answers to me with the same music. Maybe it’s better not to meet them and imagine ”

Belki 20-25 kez izlemiş olabilirim bu filmi, canım sıkıldıkça izlerim…Severim yavaş akan uzun planlı filmleri, evet :)

Konuyu da kafayı da fena dağıttım, dönüyorum hemen… Otobüs terminalleri yolculuk psikolojisini hissetmek istediğinizde gidilecek yer bence. Burası seyahat için mecburiyetten gittiğinde değil de, boş beleş oturup etrafı izlediğinde bambaşka yerler haline dönüşüyor, çeşit çeşit yüzler, bakışlar, hepsi bambaşka hikayeler çağrıştırıyor insana (evet içimde yatan bi Elif Şafak varmış, sanırım hortladı, hikaye de hikaye).

Uzun lafın kısası seyahat güzel şey olsa gerek ama dışardan izlendiğinde :)

Şu aşağıda göreceğiniz fotoğraflar da bizim yazın yapılmış Karaburun tatili dönüşü yolundan. Böyle uzaktan, üzerinden yeterince zaman geçtikten sonra güzel gibi görünse de aslında kafam 500 kilo olmuştu eve geldiğimizde. Neyse çocukla yola gidenler bilir, detaya girmeyeyim, öyle yol romantizmi yapanların genelde çocuksuz olmamasına şaşmamalı :) Ama bu (habersiz) fotoğraflarda yine de bir naiflik var :)

Not 1: Fotoğraflar Ankara AŞTİ’de ve Ankaray durağı bağlantısında çekildi. Makineyi çıkarıp 3-4 kare çekmemle birlikte güvenlik görevlisinin kibarca uyarısını (ayrı ayrı hem Ankaray da hem AŞTİ de) yedim, bi merciden izin almak gerekliymiş fotoğraf çekimi için, sizin de aklınızda olsun, ya çaktırmayın ya izin alın.

Not 2: Benim de seyahat vaktim geldi, telaşlıyım, ama sebebim bir sevdiğimi görmek, bu yüzden de mutlu ve heyecanlıyım

Not 3: Ankara özlemi dolmuş taşmış kalbimden fışkıranları ayrı bir post olarak dönünce yapayım diyorum sevgili günlük, beklemen lazım


|


Yorum eklemek ister misiniz?

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.