|

bitpazarı devam – “Anafartalar cad.”

Çocukluğu 80 lerde Ankara’da geçip de elindeki bir adreste “Anafartalar cad.” yazmayan, görmemiş var mıdır Allah aşkına? İşiniz düşüp gitmediyseniz, bir adreste görmüşsünüzdür illaki. Geçen bitpazarı dolaşmasının devamı aslında bu fotoğraflar.

Altındağ’ın, Ankara’nın en eski yerleşimli ilçesi olduğundan gerek, değişik bir havası var, belediye başkanını (Veysel Tiryaki) ve ekibini tebrik etmek lazım, restorasyon ve düzenleme olayları çok başarılı (bknz. Ulucanlar, bknz. Hamamönü). Amma velakin tüm yurdumda olduğu gibi burada da çirkin yıkma ve yapma faaliyetleri az da olsa var. İş makinesinin arkası yerleşimin olduğu eski ve en orijinal Ulus. Bir sonraki fotoğrafta biraz daha net görülüyor. Fotoğraf çekmek istiyorsanız benim tavsiyem kaleyi ve çevresini bırakın bu sokaklara dalın. Keşfedilmemişliğinden değil tabi ki ama sanki durağan hayatı gözlemlemek daha bir mümkün. Bu sefer benim yoluma tersti ama gelirim yine.

 

Bu fotoğrafı buraya niye kordun derseniz nedeni sadece  zamana not olsun diye. Orada burada okuduktan sonra gözümle de gördüm yılların TC sinin izsizce silinip tabelalardan kaldırılışını. İki harf nelere engelmiş nelere arkadaş, bir hırs, ve gözüdönmüşlükle alel acele sildiler…

 

Anafartalar caddesi boyunca yürürken cadde boyunca dükkanlar var, içiçe geçmiş, hızlıca yürünürken farkedilmeyen ama yayıla yayıla gezerken görülebilen mekanlar var kıraathaneler, dernekler, camiler…(tamam bu örnekte kıraathane insanın gözüne giriyor ayrı, ama dikkat edin soldaki binanın 2. katının balkonunda hoparlörler var, işte orası cami ve camiden çıkan dedeler hop soluğu orada alıyor olabilir :))

 

Ankara’nın tarihi binalarından biri de bu cadde üzerindeki “Ankara Altındağ  Atatürk İlköğretim Okulu”ymuş ve Atatürk tarafından açılmış. Şehrin siluetini nasıl da değiştiriyor bu binalar, bayılıyorum.

 

Cadde boyunca yürüyoruz gezi ekibi, bir şapkacı dükkanının önünden geçerken Deniz bir türlü  geçemez oldu dükkanın önünden, takıldı. Durdu, dükkanın önünde dizili şapkaları, kasketleri  birer birer denedi, tabi o taktıkça biz de farkettik çeşitleri, a bu da güzelmiş bu sana olur bu bana olur bi 15 dakika kalmışız, en son içerde bulduk kendimizi. Sonra da aşağıdaki şapkayı aldık Deniz’e :) satış diye birşey var, evde 10 tane beresi olmasına rağmen, 11.yi ihtiyaç gördük, aldık. Tavsiye ederim yolunuz düşerse uğrayın.

 

Bu da dönüş yolu, bir kış akşamüstü Ankara’sından. Bilmediğin, yabancı olduğun yerden, bildiğine dönerken için için sevinirsin ya, işte o sevinçten…

 

 

 

Dipten gelen not: geçenlerde bir dizi keşfettim, tamamen tesadüfen, ama aslında nasıl bugüne kadar denk gelmemişim ona da şaşırdım sonradan, The Wire. Başlangıçta aaaa Amerikan polisiye mi, uyuşturucu muuu, hem de 2000 lerin başı mııı diye önyargılarımı diziyordum ki peşpeşe, ilk bölümün sonunda fikrim tamamen değişti. Karakterlerde derinlik, detay arıyorsanız, klişelere boğulmak istemiyorsanız, ve de dizi izlemek istiyorsanız (işte bu 3 ünü beraber bulmak zor), tavsiye ederim. Alakasız felan ama, içimde kalmasın, bunu da yazayım istedim sevgili günlük, dizi ile ilgili geyik yapacak arkadaşa ihtiyacım var acilen.

Afişi de 10 numero, koymam lazım.

wire-poster

sevgiler, ve huzurlu pazarlar şimdiden,


|


Yorum eklemek ister misiniz?

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.