|

mamak / ankara

Ankara’nin kalan ruhunu aramak için şehrin içinde olmak, sabit evden işe, işten alışverişe rutininin dışına çıkmak gerekir diye düşünüyorum bir süredir. Bilmiyorum herkes için önemli mi ama ben yaşadığım şehrin bir ruhunun olduğuna ve onun bir parçası olduğuma inanmak istiyorum. Lüks bir istek ama öbür türlü de şehirle ilgili konuştuğum herşey, düşüncelerim ezbere söylenen şeyler olmanın ötesine geçemiyor. Kendime bile basmakalıp geliyor konuştuklarım. Bir de tam seçim öncesi dinliyorum belediye başkan adaylarını, ilçelerin ihtiyaçları, neler yapacaklarını vs., aynı yüzeyselliği, ezbere konuşmayı onlarda da hissediyorum. Önceden ana caddesinden geçip gittiğim, panoramik manzarasına şöyle araba, otobüs camlarından gözattığım semtlerin en azından sokaklarında yürüyeyim, becerebilirsem fotoğraf çekeyim istedim.

İlk hedef Mamak ilçesi olsun dedik, Ankara nın büyük ilçelerinden birisi, yüzölçümü Çankaya ilçesinin yaklaşık 2 katı. İlçenin tamamını yürümeye imkan yok tabiki, ana arterleri caddeleri boşverdik, tırmandık araba ile tepelerine doğru. Ana caddeleri harıl harıl sıkışık apartmanlarla kaplanmış, iş merkezi ve gösterişli yol, köprü inşaatları görüyorsunuz yol boyunca. İnşaatların üzerinde dev parti reklamları…İlerledikçe apartmanlar azalıyor, gecekondular görünmeye başlıyor, saat öğle saatleri, sokaklarda çok insan yok.

Kafamıza göre bir sokakta durduk, sokak bomboş, ya herkes işinde, ya evde…

Bakınırken yanımızdan iki bayan geçiyor, yürüyüş yapıyorlar sohbet ederek. İlk turda konuşamıyoruz hızlıca geçiyorlar yanımızdan ama dönüyorlar sokağın sonundan, 2.turda babam sohbet başlatmayı beceriyor (sempatik adam, yapacak bişey yok, her eve lazım). Yakın ya da uzak geçmişimizde benzerlikler var bu ülkede yaşayan her durumda insanla, bunun farkında olmak insana sınıfsızlık hissini veriyor. Kendini bir şekilde sahip oldukları ile başkalarından üstün görüyor olmak kadar kötü bir duygu olamaz. Ben çalıştım, başardım, sahip oldum, herşeyi kendim yaptım, o da çalışsaydı, onun suçu. Fakirliğin ortasına dünyaya gelen çocuğun nasıl seninle aynı imkana sahip olduğunu iddia edebilirsin, yaşadıklarından kendisinin sorumlu olduğunu söyleyip, içini rahat ettirebilirsin, inanılmaz…. (parantez açayım sokakta fotoğraf çekmek için gerçekten kendinizi oraya yabancı hissetmemeniz gerekiyor, yabancıysanız çok zor. Kabul edilmek için içten olmanız, kimseyi tedirgin etmemeniz lazım, işte bu yüzden tek başıma fotoğraf çekmeye gidemiyorum. Anında Turist Ömer ruh haline bürünüyorum çünkü, elimdeki makine ile. yanlış. kapa parantez)

Mamak tepeleri inanılmaz yokuş, biraz yürüyün ölüyorsunuz nefes nefese, karı kışı tahmin bile edemiyorum. Hayat hiç kolay durmuyor gecekondularda tabiki ama bir sıcaklık var evlerde.

Dedim ya ilk turda yakalayamadık yürüyüş (ya da volta) yapanları, 2.turda yakaladık diye, sonradan bizim ayaküstü konuştuğumuzu gören diğer bir komşu daha katıldı muhabbete. Kentsel dönüşüm en gündemdeki konu tahmin edileceği gibi, herkesin dileği iyi fiyatlara arazisini müteahhite vermek, apartmana çıkmak. Mahallenin en tepesine 15 er katlı apartmanlar yapılmış ama gecekondu sahiplerinin çok hakkı yenmiş, çok az para karşılığı, almışlar evlerini ellerinden, herkes kızgın belediyeye. Hali hazırda kendi gecekondularında oturanlar da endişeliler ne olacak diye. Alışılmış bir hayat var tabi, müstakil bir evde yaşıyor olmanın rahatlığı, ufaktan ekip diktikleri bahçeleri, tandırları, alışılmış canlı komşuluklar. Bunları kaybetmek de istemiyorlar soğuk betonların içinde.

Sohbet ettiğimiz bayanlar benden daha kültürlü ve vizyon sahibiydi öyle diyeyim, izlenilen TV kanalları Halk TV, Sokak TV. Gündemi çok net ve akılcı yorumluyorlar ve hiç de öyle sandığımız gibi evlerinde zor tutulan milyonlardan değiller. Bilmiyorum belki biz böyle aydınlık insanlara denk geldik, ya da belki de tahmin ettiğimiz kadar az, bir avuç okumuş insan değiliz.

Nerelisiniz sorusunun cevabı iç anadolu’nun yakın illeri oluyor genelde, Çorum, Yozgat, Çankırı. Büyük şehre göç sebep olmuş tabi gecekondulaşmaya, yılların tez konusu. Tezlere rağmen problemler devam ediyor, şimdilerde köyüne memleketine dönmenin hayalini kuruyor ama insanlar.

Elimde fotoğraf makinesi var ya (en ufacık 28mm lensimi taktım aslında makineme, elimde heyhula gibi şeyle itici itici dolanmayayım diye), bizimkilerin varlığına ve tüm doğallığına rağmen, merak uyandıran bir tip olmaktan kurtulamıyorum. Öyle çaktırmadan fotoğraf da çekemiyorum hiç, hemen soruyorlar ne için çekiyorsun, ne yapacaksın. Anlatıyorum hızlıca, hiç anlamlı gelmiyor cevaplarım, yüzlerinden anlıyorum. İnsanlar tepkili genelde (yukarıdaki 3 abla hariçtir :) ), güvensizlik ciddi bir safhada, kötü niyet sorgulanıyor hemen. Sanki onlarda var da bizde yok mu, inanıyor muyuz hemen birinin söylediklerine ? Olumlu düşündüğün an saf (=salak) olarak etiketlenmeye. Hep bu telkinle büyütülmedik mi, aman dolandırırlar, aman kötülük yaparlar, üzerine bir de politik olarak yaşadıklarımız, iyice oyuncak hale gelen hukuk, adalet. Her tepki çok normal ve beklenilir aslında.

Gecekonduların üstünde yükselen apartmanlar böyle işte, tepenin üstünde mahalle, bu ağır yokuşlara çare yok, istersen süper lüks, sıcak sulu, laminat zeminli dairelerde otur, istek tek katlı gecekondunda. Otobüsün son durağı yokuşun baya altında…

Şu evi gördük sokağın sonunda, önü uçurum, manzarası güzel, yanındaki kayısı ağaçları çiçeklerini açmış. Bekledik biraz, oyalandık oralarda, belki evin hanımı, gelini, kızı birisi çıkar, merdivenlerde gülümser, poz verir (yüksek beklenti) diye. Kimseler çıkmadı.

Aslında genç bir kadın düşündüm, çok küçük yaşta sevmiş evlenmiş, okulu bırakmış, 2-3 çocuk yapmış. Geçim derdinin, koca, akraba baskısının, muhtaçlığın ortasında buluvermiş kendini. Tedirgin bakışlı, derinlerde üzgün, başka şeylerin hayalini bile kuramamış olmanın sebep olduğu sabit bakışları var. Fotoğraf çekebilir miyim dediğimde hızlıca itiraz edecek, eliyle yüzünü kapatacak. Askıdaki pembe çamaşırlar mı düşündürdü bilmiyorum bunları…

Hepimizin Kadınlar Günü kutlu olsun…


|


Yorum eklemek ister misiniz?

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.