|

cebeci – 50.yil mahallesi

Oturduğum yerde camdan bakıyorum dışarı, bulutlar hızla hareket ediyor, nasıl ama, filmlerdeki hızlı çekim bulutlar gibi yer değiştiriyorlar. Rüzgar var, ondan herhalde, ya da ben çok yavaşladım, görmeye başladım böyle şeyleri. Şu an gözümün önündeki bulutlar tamamen değişti, çok rüzgar var, kuşlara bakıyorum onlar da zor uçuyorlar, asılı kalıyorlar çabaladıkça.

Yavaşlayınca görmeye başlıyorsunuz hakkaten, geçenlerde hafta içi, öğlen saat üç gibi postaneye gidiyorum, eve yakın, yürüyorum. Sokaklarda insanlar bakıyorlar yürürken, sanki olmaman gereken bir yerdeymişsin, oraya yabancıymışsın gibi. Hafta içi bu saatlerde dışarıda olabilecek insanlar sanki birbirini tanıyormuş gibi. Çok acayip ama böyle hissettim. Hızlı hızlı koştura koştura gidince böyle olmuyor ama yavaşlayınca oluyor.

Ankara gezileri yazılarım, fotoğraflarım çok birikti, yazmam lazım artık. O mavi beyaz Santorini den sonra biliyorum sıkıcı gelecek ama bakın burası daha yakın :P

Şu benim olaylarla dolu bir Yenidoğan günüm vardı ya, işte o gün geziyi kısa tutmak zorunda kalınca buraya geldik babamla. Cebeci babamın okuduğu semt, haliyle iyi biliyor buraları, ama o da okul yıllarında pek çıkmamış bu tepeye. 50.yıl mahallesiymiş burası, Cebeci’nin üniversitelerin olduğu yerin üst tarafındaki tepe, ama ne tepe, en şaşırtıcı Ankara manzarası için işte bu tepeye gelmeniz lazım.

Bir de şu aşağıdaki manzarayı (çocuğunu okuldan alan anne baba) görünce dayanamıyorum çekiyorum fotoğrafını, arabadaydık daha, camdan çektim, kötü mötü idare edelim. Çok dokunuyor bana bu sahne.

Öğlen ama sobalar yanıyor evlerde, sarı badanalı evler gözüme sıcak görünüyor, hele ki bacası tütüyorsa. Bu sokağa girerdim ben aslında ama, bunu da arabadan çektim, tam bizim hedef mahalle değil ya, yoldayız daha.

İşte geldik, böyle sokaklar, tertemiz, sol taraf okul, liseydi herhalde. Sağ tarafta yan yana, bitişik evler, inanamazsınız o evlerin önü nasıl açık, tepenin altına doğru 1-2 sıra daha ev var, aşağısı uçurum. İşte buyrun, karşınızda Ankara manzarası, en afillisinden. Bu kareleri yol boyunca evlerin aralarından çektim. Ankara’nın ikoncanları Atakule, Sheraton hemen göze çarpıyor.

Mahalle o kadar sakin ki, kimsecikler yok ortalıklarda, evinin önünü süpüren birkaç kadın sadece. Babam yine buldu sohbet edecek birilerini ama fotoğraf konusuna gelince yine yeni yeniden izin alamadık tabi :)

Yolun diğer yanı okul dedim ya, bahçesinde dolanıyor gençler. Okulun o parmaklıkları, öyle anlamsız ki, orada gözümüzün önünde çocuklar hoplayıp çıktılar demirlerin üstünden, sonra da bişeyler alıp girdiler. Yine bıçkın arkadaşlar tabi bunu yapanlar…

Biz gezerken seçim yaklaşıyordu, hatta bir yerde kadınlar toplanmıştı, hazırlık yapmışlar, masalar düzenlenmiş falan. Sorduk, dediler Alper Taşdelen’in eşi ziyaret edecek, onu bekliyoruz. İyi birşey dinlenmek, anlaşılmak. Ama yine sorunlar büyük, yine çoğu ev imarsız, yine kentsel dönüşüm olursa ne oluruz endişesi var herkeste. Zor konular, ama anlık sevinçler sağolsun, insanların yüzleri hemen gülüveriyor (Allah kimseye dermansız dert vermesin, amin), birkaç kez muhabbetlerine denk geldik, oradan biliyorum :)

 

Burada esas meşhur olan bir park var aslında 50.yıl parkı, yenilerde düzenlenmiş, oldukça büyük bir park. Bizim gezdiğimiz yere çok yakın, tepenin diğer yamacına, Cumhuriyetin 50.yılı anısına yapılmış ve Türkiye’nin en uzun bayrak direği ve en büyük bayrağı da buradaymış, gün batımı için gidin tavsiyeleri var özellikle. Amma velakin biz gezemedik, birgün gezersem izlenimlerimi paylaşırım mutlaka.

Ve bir Cebeci kedisiyle kapatayım yazımı :)

Sevgiyle kalın,


|


Yorumlar(5)

  1. Durur
    Reply

    Burçay nerelerden buldun bu resimleri?.Ankaranın geleceğe ışık tutacak profilini çıkarıyorsun.Tebrik ediyorum. Durur Gök

    • Burçay Erçetin
      Reply

      gittik çektik Durur Amca :) Valla varsa önerebileceğin, git mutlaka gör diyeceğin yerler, gideyim, sizin tecrübeleriniz, düşünceleriniz o kadar kıymetli ki…

  2. Pınar
    Reply

    Aklıma Kundera’nın Yavaşlık kitabını getirdi en başta yazdıkların Burçaycım… Kitaptan alıntı “Yavaşlık ile anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. Gözümüzün önüne en sıradan bir durum getirelim: bir adam sokakta yürüyor. Birden bir şey anımsamak istiyor, ama anı uzaklaşıyor. O anda, kendiliğinden yürüyüşünü yavaşlatıyor. Buna karşılık, az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan insan, hala çok yakınında olan zamanda, sanki bulunduğu yerden hemen uzaklaşmak istiyormuş gibi elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır.

    Varoluşun matematiğinde bu deneyim iki temel denklem biçimine girer: yavaşlığın derecesi anının yoğunluğuyla doğru orantılıdır; hızın derecesi unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır.”

  3. Ali iyibil
    Reply

    Ankara’mızın bilinmeyenlerini tanıtmak güzel ve başarılı bir çalışmanın sonucunu yaratmış.Zamana Notlar yazarlarına teşekkür ediyorum.

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.