|

çalışıyorum çekilin

ya da çalışmak istiyorum ama dikkatim dağılıyor sürekli. Bu dönemde sizin de mi öyle lütfen öyle deyin, bir ben olmayayım yapamayan edemeyen. Sanki herkes çılgınca atılımlar yapıyor ilerliyor ben etrafa bakınıp durmaktan ve arada ev işimi yapmaktan olduğum yerdeyim. Sürekli sürekli körelerek. Bu psikolojiden çıkıyorum artık bakmıyorum kimseciklere de çarpıntı abartı beyanlara da.

Terapiye çevirmeden konuyu değiştireyim en iyisi. Çehov un hikayelerini okuyorum şu sıra. 20 yıl önce okumuşum kitabı aslında, kitaba tarih atmışım. Okuyup bitiridiğim kitaplarıma isim yazıp tarih atarım hep. Hatırlıyorum hiç etkilenmemiştim kitaptan, hatta karakterlerin sıradanlığından basiretsizliğinden sıkılmıştım, yarım da bırakmış olmamak için zar zor bitirmiş dizmiştim kitaplığa. Bu şekilde bitirilen kitaplar ne fayda sağlar ki insana? +1 kitap daha okudum sayacını ilerletmekten başka. Şimdi aklıma tekrar geldi bir yerlerden, nerden hatırlamıyorum ama belki de youtube sinema sohbetlerinden, aldım elime tekrar. O kadar boş okumuşum ki ilk seferinde her hikayeyi, ilk defa tanıştım hepsiyle. Bu sefer karakterlerle barıştım, anladım onları. Sevmedim ama anladım, gerçekliklerini anladım. Bir filmde ya da romanda bir karaktere özenip onun yerine geçmek istediğinizde o film/roman hikayeyi kaybeder, anlatmak istediğine odaklanamaz. Karakterler sıradanlaşıp, gerçek olmaya başladıklarında, boyutlanırlar, onları çok da sevmemeye bayılmamaya başlarız. Tam da bu anda hikaye ortaya çıkmaya başlar işte. Sıkıcı karakterlerin gündelik ortamlarda başlarına gelen talihsizlikler, anlık içine düştükleri zor durumlar, içinden çıkamadıkları bunaltan ikilemler, bunaltan tekdüzelikler, dışına çıkılamayan daireler, atılamayan adımlar. Cümleyi sonsuza kadar uzatabilirim gibi geldi :) Her eklenen tamlamada içiniz biraz daha sıkıldı değil mi? Yok işte Çehov böyle bunaltmıyor, max 4-5 sayfa uzunluğundaki her öykü karamizahla içli dışlı. Sizi o taşranın garibanıyla, zenginiyle, şehrin okumuşuyla, enteli, fakiriyle, evsizi ile sınıyor. Her sınıf kendi saçmalığının sıkışmışlığının içinde. Hiçbiri daha dürüst, daha iyi, daha saf değil. Biz de buluyoruz bir parçamızı bu karakterlerde. Hele bazı öykülerdeki tipler öyle bir ahlaki çöküntü içerisinde ki rahatsız edici derecede gerçek ve tanıdık. Keşke daha karikatür olsalardı da benden uzak olsalardı diyorsunuz ama malesef.

Şu yaşadığımız günlerden de bir eser çıkarsam böyle atraksiyonlu gerilimli bir salgın romanı değil de, bir Çehov öyküsü çıkardı bence. Her evin içinde farklı bir hikaye. Aynı duruma maruz kalmış farklı sosyal statülerde farklı ruh hallerinde insanlar. Ama hep aynı temel insanlık halleri. Bölge bilgiç bilgiç yazınca bir garip. Çehov anlatımı duruluğu, gerçekliğiyle, mizahıyla ve derin bir şekilde yerleşmiş kötümserliğiyle düşünün. Lay lay lom okuyorsunuz ama içinizde bir bunaltı. Salgın günlerinde kutu kutu evler, eve sıkışmışlık ortak, çaresizlik, endişe ortak ama öte yandan bir dinlenme, kendine gelme düşünme fırsatı herkesin önünde. Değişik bir kombinasyon :) Edebiyatımız, sinemamız haydi bakalım gelsinler, çözsünler bu durumu.

Bir hikayesi var Çehov’un, devlet dairesinde çalışan bir katip var, okumamış ama alaylı yetişmiş, orta yaşlarında, tanınmış yıllardır aynı işi yapan bir adam. Birgün bir toplantı kutlama gibi sosyal bir ortamda muhabbet ederken yeni tanıştığı genç bir üniversite öğrencisi laflarının arasında şöyle birşey der: “Yaptığımız mesleğin okulunu okumak önemlidir, ilerlememizi sağlar çünkü bize vizyon verir, derinliklerini anlamamızı sağlar”. Bizim katip çaktırmaz ama bu lafa çok içerler. Kendi kendine sürekli düşünür, okulunu okumadım ama neyi yanlış yapıyorum eksik yapıyorum işimle ilgili diye. Çünkü hep başarılıdır verilen işleri hep doğru yapmıştır bugüne kadar. Eskileri düşünür düşünür bir sorun bulamaz cümleleri düzgündür, noktalama işaretlerini doğru kullanır, düşünür hep, noktaları doğru yerdedir, virgülleri doğru hatta : ve ; nin bile nerede kullanılacağını bilir ve doğru kullanır. Uykuları kaçar bunları düşünmekten, uyuduğunda da noktalar virgüller soru işaretleri rüyalarındadır hep. Sonra birgün aklına ! gelir, bir anda şaşkınlığa düşer, çünkü bugüne kadar ! i hiçbir yerde kullanmamıştır, düşünür düşünür bulamaz. Hatta ne zaman neden kullanıldığını da bilmez. Öğrenmek için sorar bilenlere, bazı duyguları anlatmak için kullanıldığını öğrenir ! in, sevinç, kızgınlık, hayret gibi. Tabi kullanmamıştır çünkü duygu belirtecek birşey yazmamıştır ki o güne kadar. Çok mutsuz ve kızgındır. Ertesi gün aynı kızgınlıkla yöneticisi için yazması gereken bir yazının sonuna adını yazar arkasına da !!! koyar. Çok rahatlamıştır…Kabusu bitmiştir.

Sinirini ünlemle atabilen katip mi yoksa ukala görünen sinir bozucu ama aslında doğru söyleyen genç mi daha haklıdır bilmek zor. Ben bu evde geçen, koşturması az günlerde Çehov’dan çok etkilendim, onun hikaye anlatışındaki sadelik ve zerafetten. Demek ki haldur huldur yaşarken onu pas geçiyormuşum, aynı frekansı yakalamak için yavaşlamak gerekliymiş.

Burçay Erçetin !!! (sevinçten)


|


Yorum eklemek ister misiniz?

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.