|

Mardin’in Dünü ve Bugünü

Meslekte iken 1974 yılında görevli olarak Mardin’e gittim, malum işlerimiz teftiş, inceleme ve Bakanlıkça gönderilen diğer işleri yapacağız. Ankara’da, Mardin’e gideceğim belli olunca daha önce bölgeye giden meslektaşlarımızla ve diğer tanıdıklarımıza nasıl bir yer olduğu konusunda bilgi alıyoruz. Her kafadan başka bir ses çıkıyor. Genelde hep olumsuz bilgiler alıyorduk. Uçakla Diyarbakır’a oradan otobüsle Mardin’e gidiyoruz. Hava sıcak mı sıcak, kuru bir hava, sanki değişik bir ülkeye gelmiştik. Herhalde Suriye, Irak veya başka bir Ortadoğu ülkesinde imişiz gibi düşüncelerle kalacağım otele yerleşiyorum. Hiç beton bina yok, tamamen taş binaları seyrediyorum. Uçsuz bucaksız bir ova, Suriye’nin başkenti Şam’a kadar ova olduğu söyleniyor. Şehir, Mardin kalesinin etrafında kurulmuş, kalenin zirvesine askeri birlik yerleşmiş. Yaz aylarında sıcaktan vatandaş damlarda geceliyor. Dar sokaklara araç giremiyor. Evlere taşıma işini katırlar yapıyor. Hatta belediyede kadrolu katırların bulunduğu söyleniyor.

O yıllarda bana önceden anlatılanlardan çok farklı bir Mardin görünce mutlu oldum. İnsanları son derece saygılı, devlete bağlı bir manzara belleğimde yer etti. Mutad ziyaretlerimizi yaptıktan sonra, çalışmaya hız verdik. Vergi incelemelerine başlamış, değişik mesleklerden seçtiğimiz mükellefleri inceliyorduk. Mükelleflerin tavrı müspetti. Ne söylersek “Başım gözüm üstüne” kelimelerini duyuyorduk. Düzenlediğimiz inceleme tutanaklarını aynen hiç itiraz etmeden imzalıyorlardı. Önce, nasıl olsa itiraz olur düşüncesi ile her şeyi tutanağa yazıyordum. Bilahare tutanakların itiraz edilmeyeceği varsayımı ile düzenlemeye başladık.

Mardin için o tarihlerde söylenen bir söz vardı; “Gündüz mezarlık, gece gerdanlık”. Şehrin gece ve gündüz görünümünü tarif eden bir tanım idi. Binalar en güzel taş işçiliğinin örneklerini bize yansıtıyordu. Camileri ve evlerinde güzel örnekler vardı. Bu arada “Deyrulzafaran” manastırı Mardin’e gelen ziyaretçilerin uğrak yeri ve en ünlü, ilginç bir bölgesidir.

1974 yılı seçim propaganda döneminde bu ilde görev yapıyorduk. Ecevit’in şehre geleceği günler öncesinden duyurulmuştu. Geldiği gün şehir adeta ayağa kalkmıştı. Zamanın sloganı “Kaçakçıyım, çünkü açım” bu pankartlar her yerde asılmış, adeta dağa taşa yazılmıştı. İnsanlar yollara dökülmüş, adeta yer yerinden oynamıştı. Meydandaki konuşmasında, meydan ve cadde tamamen insan seli ile dolmuştu. Görev yaptığımız vergi dairesinin bulunduğu bina cadde üzerinde olduğu için bizde olanlara tanık olmuştuk.

Mardin’de anlatılacak çok şey var, özellikle ilçeleri. Midyat, Nusaybin çağ-çağ barajı, Cizre ve şeker gönderip, karşılığında elektronik alet ve çatal-kaşık takımı aldığımız ve satın alınan bu ürünlerle yakalanan kişilerin kaçakçılıkla yargılandığı günler ve yılları da hatırlamadan olmuyor.

****************

Aradan 45 yıl geçti. Bu defa turist olarak Mardin’e gidip, hem geçmişi anmak, hem de bugünü görmek istedim. Şehre yaklaşınca heyecanlanmadım dersem yanlış olur. Kaleyi görünce iyi dedim, çok fazla değişmemiş diye düşündüm. Şehre girince geçmiş bütün anıları tekrar yaşadım. Yurt dışında gördüğüm şehirlerde eski şehrin korunduğunu, gelişen bölgelerin yeni şehir diye adlandırıldığına tanık olmuştum.

Mardin’de benzer bir durumla karşılaşınca çok sevindim. Şehir çok büyümüş ve eski şehre fazla müdahale edilmediğini görmüş oldum. Şehrin ovaya doğru büyüdüğü, kale ve çevresinin geleneksel çehresinin değişmediği ancak, şehrin öncelikle turizm konusunda büyük atılım yaptığına, gıda ve el sanatlarının şehir ekonomisine katkısının büyük olduğu anlaşılıyordu. Şehirde öncelikle görev yaptığım binayı aradım, maalesef bulamadım. Sordum soruşturdum genişletilerek müze haline getirildiğini görmekle mutlu oldum.

Eski şehrin tamamen 1,5-2,0 Km uzunlukta olan ana caddesini boydan boya gezmek ilk yaptığım etkinlik oldu. Ticari işletmeler ve şehri tanıtan turistik eşya satıcılarının büyük atılım yaptıklarına şahit oldum. Şehre girer girmez turist taşıyan otobüsleri her yerde görüyordum. Özellikle tarihi yerler yakınında araç park etmede zorluklar vardı.

Eski şehri boydan boya geçen ana caddede yürürken tanınmış sanatçılarımıza ait şarkı sözlerinin yürüme yolu üzerindeki taşlara yazıldığını gördüm. Mardin aynı zamanda bir kültür şehrimiz oldu. İlin meşhur “Bıttım” sabununu çoğu işyerinde bulmak mümkün. Özellikle sabun, şeker ve parfümeri dükkânlarında ilginç güzelliklerle karşılaşmanız söz konusu olabilir. Ben bir parfümeri mağazasında Madonna benzeri bir satıcı ile karşılaştım, ilginç bir karşılaşma oldu.

Deyrulzafaran ve medreselerin bulunduğu bölgelerde ziyaretçi çokluğu hemen dikkat çekiyor. Gezginler tarihi dokunun korunduğu eski şehirde Kasımiye ve Zinciriye medreselerini, Mardin kalesini, müzeleri ve tarihi Mardin evlerini öncelikle ziyaret edilecek yerler olarak ziyaret ettiklerini belirtiklerinden bende aynısını yapıyorum.

Değişik inanç taşıyan insanların yaşadığı illeri düşünürsek ilk planda Hatay ve Mardin aklımıza gelir. Özellikle Midyat beş değişik inanç grubuna mensup insanların barış içinde huzurlu bir yaşam sürdüğü yerleşim yeri olarak gözlemledim. Midyat merkez ve çevresinde Müslüman, Hıristiyan ve Ezidi’ler barış içinde bir arada yaşadığı gibi, Türkçe, Arapça, Süryanice ve Kürtçe konuşulan diller olarak dikkatimizi çekmektedir.

Mardin’den Suriye’ye kadar uzanan ovada geçmişte çok az yerleşim gözüküyordu, dolayısıyla Mardin’den ovaya bakınca sanki bir deniz görüntüsü ile karşılaşılıyordu. Çok az sayıda gözüken ışık ise denizde görülen sandalları andırıyordu. Oysa şimdi ışıkların bir hayli arttığını görmüş oldum. Bu da zaman sürecinde benim gördüğüm bir değişim olarak değerlendirdim.

Gezdiğim yörelerde öteden beri mahalli halkla her fırsatta sohbet ederek, o yörenin insanları hakkında daha iyi değerlendirme yapma imkânını buluyorum. Özellikle Kürt vatandaşlarımız ile insanlarımız arasında hiçbir sorun olmadığı kanaatine ulaştım. Geçmişte olduğu gibi dostluk içinde yaşamayı tüm vatandaşlarımızın özlediğini gördüm. Benim yapıcı konuşmalarımı dikkatle dinlediklerini ve onayladıklarını görmem gelecek için umut verdi. Genel şikâyet, politikacıların söylemlerinin ilişkileri zedelediği yönünde idi. Bu görüşe inanmayanların bölgede yaşayan vatandaşlarımızdan bizzat dinlemelerini öneririm.

Midyat, turist gruplarının mutlaka uğradıkları bir ilçemiz olup, tarihin ilk Hıristiyan halkı bu bölgede yaşamış, manastır hayatı burada doğmuştur. Huzurlu, mutlu insanlarımızın barış içinde yaşadığı bir yerleşim yeridir. İlçenin her tarafı müze görünümündedir. Gezilecek, görülmesi gererek çok yer var. Bazılarını sayarsak; Devlet Konuk Evi, Gelüşke ve Estel Hanları, Camiler, Kiliseler, Gümüşçüler Çarşısı, Mor Gabriel ve Meryem Ana Manastırlarını öncelikle sayabiliriz.

Gerek Mardin’de gerekse ilçelerinde ne yiyebiliriz diye düşünmemeli, zira gittiğimiz her yerde lezzetli yemek yeme imkânı mevcut. Yöresel yemekler, et ve pilav ağırlıklı olup, badem şekeri, pestili, cevizli sucuğu, tandır ekmeği ile kaburga dolması çok fazla bilinen lezzetler olarak sayılabilir.

Sonuç olarak şunu söyleyebilirim, daha önce neden gitmedim diye hayıflanacağınız bir gezi olacağını söyleyebilirim. İyi gezmeler diliyorum.
Esen kalınız…


|


Yorum eklemek ister misiniz?

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.