|

coney island NYC

Gezi yazısı yazayım diye niyetlendim, niyeti bozmadan kısaca son durumumu özetleyeyim, sonra başlayayım.

  • 19 gündür bir iş yerinde çalışmıyorum
  • 30 gündür bir avm ye girmedim, dolayısıyla gereksiz olabilecek hiçbir alışveriş yapmadım
  • vakit yine hiçbirşeye yetmiyor (moraliniz bozulmasın)
  • sabırlı olmayı öğrenmek lazım, bu bir süreç, bu bir süreç, bu bir süreç (kendime telkin)
  • evde olduğum zaman hiç yayılmıyorum, düzenli çalışabiliyorum, fotoğraflarla ilgileniyorum
  • gündüz çıkamadığım günler akşam yürüyüşü yapacak enerji ve motivasyonum oluyor, Şenol’u da çıkarıyorum, 1 saat, hem de sohbet ediyoruz (önceden yapamadığım şeyler)
  • kitap okuyorum
  • evim hep düzenli (sabahtan topluyorum)
  • Ankara da olduğumuz sürece dışarıda yemek yemiyoruz, evde yemeğimiz oluyor (önceden yapamadığım şeyler)
  • çocukları okuldan erken alabiliyorum (önceden yapamadığım şeyler, yaşamayan bilmez)
  • tüketim konusu gittikçe gözüme batar hale geldi, kendim dikkatliyim, istiyorum ki başkaları da dikkatli olsun (neymiş, anlamak için önce parasız kalmak gerekliymiş)
  • acilen diyet yapmam lazım, keyif yapıcam diye çayın yanına börek, kahvenin yanına kek yapar hale geldim :)

Şimdiii malum yaklaşık bir 3 ay önce NewYork ziyareti gerçekleştirmiştim, gerçekten de ziyaret, ev ziyareti :) Ailemle beraber, ailenin çocuğu olarak geçirdiğim, çok nefis bir 3 hafta…Elimde yüzlerce fotoğraf var, hepsini aynı postta sergilemek yerine bölge bölge ayrı postlar yapmak daha sevimli geldi. Nereden başlayayım diye düşününce de tarih sırasına göre gitmemeye, kafama göre takılmaya karar verdim, işte bu sebeple yer Coney Island :)

Bizim ev Manhattan’ın bir köşesi, Coney Island da Brooklyn’in tam diğer ucu, böyle olunca uzun metro yolculuğu kaçınılmaz oldu, yanlış hatırlamıyorsam (Bilge’cim düzelt aşağıda yorumlar bölümünde) tek aktarmayla 1 saat civarı sürdü yol, last stop Coney Island, kaçırma derdi yok :) Hayır, yol uzun olunca Amerika’da bir Türk aile olarak geyiğe sardık tabi, neyse ki buralarda kimse çok ilgi çekmiyor, her tür vatandaş olduğundan, herkes herşeyi görmeye alışmış.

Trenden inince bir deniz kokusu sarıyor her yeri, mevsim kış, ama deniz, hele ki sahil olunca (güya Newyork adalardan oluşuyor, her yer deniz felan, bunu hissetmenize imkan yok şehir içinde). Bir cadde var arada, sonra hop sahil ve kocaman bir plaj. Bu arada bu Nathan’s meşhur bir yermiş, senede bir kez sosisli yeme yarışması yapılıyormuş, geçen senenin skorları duvarda, benden kocaman bir hey maşallah gitti Joey’e :)

Sahile bitişik dev gibi bir lunapark var, bu adanın sembolü gibi (ada dediklerine bakmayın aslında yarım ada). Biz geziyoruz kapalı tabi, aylardan Aralık, baharla beraber açılıyormuş. Ankara’ya döndükten sonra tanıyorum artık bu parkı izlediğim video kliplerde, sürüsüne bereketmiş :)

Bu da lunaparkın tanıtım videosu gibi, Beyonce ablamızdan :)

Sahil ile lunapark arasında dev gibi bir yürüyüş yolu var, ahşap, upuzun. Bir de akvaryumu varmış buranın çok meşhur, gezdik tabi. 2012 de Sandy kasırgası çok zarar vermiş adaya, özellikle de akvaryuma, hala tamirde olan kapalı bölümleri vardı.

Akvaryumun içinde (içinde derken, tesisin içinde, açık havadaki ayrı bir bölümünde) yunus, köpekbalığı, fok, deniz aslanı gibi büyükbaş hayvanlar da var, ve hatta gösterileri oluyor ara ara, ama ne yalan söyleyeyim içim kaldırmıyor onları görmeyi, desteklemeyi de hiç istemem, çekmedim fotoğraf…Bu aşağıdaki tabela fotoğrafını sadece ismi ilginç diye koydum, eğlenmiş birileri :)

Bu teyze bir torba dolusu bayat ekmekle gelmiş, martılar üşüştü başına, gözlerimiz bayram etti sayesinde. Ben fotoğraf çekiyorum arkasında, farketti sonrasında, döndü gülümsedi kocaman. Birşeyler söyledi anlamadık, sonra farkettik anlamamakta haklıymışız, teyze rusça konuşuyor. Bilmiyordum öncesinde, Newyork un bu bölgesi (ve özellikle yanıbaşı Brighton Beach) çok Rus göçmen alıyormuş, yerli halkın neredeyse tamamı Rusmuş. Ekonomik Buhran dönemlerinde başlamış bu göç.

Bu kıpırtısız sahilde, kış mevsiminde, yapılmazsa ayıp olacaklar listesinin başı tabiki :)

Akşam olup, gölgeler uzarken, o ahşap yolda yürümeye devam ediyoruz.

Sonra yoruluyoruz, biraz da Brighton Beach tarafında yürüyelim, öyle dönelim diyoruz. Diyoruz diyoruz da, gösteremiyoruz :) Neyazık ki ben de yorulmuşum, orada hiç fotoğraf çekmemişim (tamam acıkmış da olabilirim, aç olunca hiçbir şey yapasımın olmadığı doğrudur). Ama anlatayım, tam İstanbul’un karmaşık semtleri gibi, bir sürü dükkanlar, yerel (özellikle rusça yazıları olan rus mutfağı olanlar) restoranlar, üstünüzde tren rayları, bol gürültü, kalabalık. Hatta bana Ankara nın Sıhhıye’sini çağrıştırdı. Hiç tahmin etmezsiniz 500m ilerideki o inanılmaz sahilin varlığını. Döndük sonra tabi…

Bu da çok başarılı bir zıplama fotoğrafı (yine olmazsa olmaz), perspektife buyrun, mikemmel ötesi (gölgeleri de çekebilsem iyiymiş). Bu aileyi hep böyle görmek istiyorum, haberiniz olsun :)

dipten gelen not: turist adamın yazdığı gezi notu bu kadar olur, yüzeysel tabi, idare edin.
dipten gelen not 2: şu NYC metrosunu avucunun içi gibi bilen Bilge kişisine teşekkürü ayrıca borç bilirim, o kadar rahat ettik ki sayesinde :)

sevgiyle,


|


Yorumlar(1)

  1. Bilge
    Reply

    Doğrusun ablacım. Gitmenin birkaç farklı yolu var ama yanılmıyorsam biz N hattı ile gitmiştik. Yol da 1-1.5 saat arası sürüyor :)

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.