|

Kastın Neydi Moni ?

Mesleki Anılarım

1970’li yıllar, teftiş ve inceleme elemanlarının etkinliklerinin en yüksek ve etkili olduğu dönemler olarak anılarımızda yer almıştır. Özellikle Maliye Bakanlığı mensupları benim ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaklardır. Görev yerimiz yaz çalışma döneminde bizim için iki kişi olarak Kastamonu ili olarak belirlenmişti. 15 Haziran tarihi itibariyle üç ay süreli olarak vergi incelemesi ile görevlendirilmiştik.

Yine bir yaz döneminde sarımsak ve kenevir tarımı ile meşhur bir ilimizde inceleme ve teftiş ile görevlendirilmiştik. Mesleki deneyim kazandığımız ve çalışma azminin çok yüksek olduğu yıllardı. Gittiğimiz ilde vergi kayıp ve kaçağını asgariye indirmek, vergi kaçakçılarını cezalandırmak hemen hemen ortak hedefimizdi.

Kastamonu’ya gidip yerleştikten ve mutad ziyaretleri yaptıktan sonra hemen o ilde varlığımızı kanıtlamak için acele ediyorduk. Bir yandan Orman İşletmesinden bilgi alıyor, diğer yandan zirai bakımdan zengin olan ilin büyük ziraatçıları hakkında bilgi topluyor, bu ürünlerin yurtiçi ve yurtdışı ticaretini yapan şirketleri incelemeye alıyoruz. 1970’li yıllarda ülkemiz yurtdışına sarımsak ihraç ediyordu. Bu gün için ilginç geliyor değil mi? Kenevir bitkisi sanayide halat, çuval ve ip imalatında kullanılıyor, üreticiye kazanç sağlıyordu. İlde refah düzeyinin iyi olduğu gözleniyordu.

Vergi incelemelerini belirli sektörlere yoğunlaştırmıştık. İyi sonuçlar alıyoruz. Doğal olarak vergi mükelleflerinin memnuniyetsiz hallerine de tanık oluyorduk.
Çalışma odamıza gelen ziyaretçi ve mükelleflerle zaman zaman sohbetlerimizde ilin isminin nereden geldiği konusunda değişik görüşler anlatılıyordu. Fakat en yoğun olarak anlatılan görüşe göre Kastamonu kalesi Türkler tarafından kuşatılıyor, kale Tekfuru’nun kızı kaleyi kuşatan Türk komutanına aşık oluyor ve kalenin anahtarını Türk’lere veriyor. Bunu öğrenen Tekfur kızını kaleden atıyor. Kızın ismi Moni, bu olayı öğrenen halk Tekfur’a –Kastın neydi Moni- diyorlar” Zamanla halk arasında bu ifade Kastamonu şeklinde genel ifadesini buluyor, ve ismin doğuşu bu şekilde bizlere anlatılıyordu.

Yine bir gün çalışma odamızın kapısı habersizce açıldı ve içeriye heyecanlı bir mükellef geldi. Oturunuz dememize aldırış etmeden anlatmaya başladı. Kendisinin bir siyasi partinin il başkanı olduğunu, meslektaşlarının kendisini tahrik ettiğini, iktidar partisinden olduğunu v.s. anlattı. Nerde ise bizi tehdit edecek şekilde konuştu, sonra geldiği gibi hışımla odamızı terk etti. Konuşma sırasında bir şey dikkatimizi çekmişti. Çalışma masamızın önünde ayakta duruyor ve belindeki muhtemelen tabanca masamıza sürtüyordu. Bunu bilinçli mi yapıyor, bilinçsiz mi bilmiyoruz. Böyle bir durum yaşamış olduk. Biz de kendi aramızda değerlendirme yapıyorduk ama sonuçta incelemelerimiz büyük bir hızla devam etti. Hatta hafta sonları bile çalışıyorduk. Vergi Dairesinden bazı personel bizim bu çalışmalarımıza yardım etmek için özverili çalışmalarını unutmamız mümkün mü?

Göreve başlayınca ilk önce ilin ekonomik yapısını mutad olarak araştırırız. İlin % 60’ı orman ile kaplı iken tarım alanlarının yaklaşık % 30 olduğunu öğreniyoruz. Sanayi ürünleri olarak sarımsak ve kenevir üretimi dikkati çekiyor. Ayrıca meyvecilik ve diğer tarımsal ürünler de ekonomik olarak değer kazanıyordu. Bizde bu çerçevede inceleme programlarını hazırladık. Orman Bölge Müdürlüğünden tomruk satışları ile son üç yılın bilgilerini istedik. Ayrıca belirli bir tutarın üzerinde yıllık cirosu olan şirketlere ait beyannamelerini inceleyerek, beyanı düşük olan şüpheli beyannameler üzerinde inceleyeceğimiz mükellefleri belirledik.

Orman Bölge Müdürlüğünden gelen bilgileri değerlendirdiğimizde büyük ölçüde alım yapan ancak cirolarını yetersiz gördüğümüz firmaları incelemeye başladık. İncelemelerimiz ilerledikçe bazı mükelleflerin tedirginlikleri artıyordu. Tespitlerimiz büyük vergi kaçakçılığının mevcut olduğunu gösteriyordu.

Diğer taraftan sarımsak ve kenevir ticareti de ilde önemli idi. İlin en büyük ihracatçı şirketini de incelemeye almıştık. Üretici için düzenlenen müstahsil makbuzlarının gerçeği yansıtmadığını, şirketin mahsul bedelini öderken makbuz imzalattığı, miktar ve tutarı dilediği gibi yazdığını üreticinin beyanlarından tespit etmiştik. Üreticileri ofisimize çağırıyor ve beyanlarına müracaat ediyorduk. Bu durumdan mükelleflerin haberinin olmaması mümkün mü? Neticede kapsamlı çalışmalarımız Bakanlığa da yansıtılmıştı. Ankara’dan Bakanlıktan aranıyordum. Genel Müdürün benimle görüşmek istediğini öğreniyorum. Ben de Ankara’ya gitmek için otobüs yazıhanesinden bilet alıyordum. Yanıma gülümseyerek tanımadığım bir şahıs yanaşarak “Dönüyorsunuz herhalde?” diyerek söze başladı. Ben ise daha fazla konuşmasına fırsat vermeden iki gün sonra tekrar geleceğimi, kırtasiye ihtiyaçlarımızı karşılamak için gittiğimi söyleyerek oradan ayrıldım.
Ankara’da beni neyin beklediğini aşağı yukarı tahmin etmem zor değildi. Nitekim ertesi gün Genel Müdürün odasındaydım. Ben öncelikle yaptığımız büyük incelemeleri heyecanla anlatmaya çalıştım. Beni başı ile onaylıyordu. Hakkımızda şikâyet olacağını tahmin etmiştim. Benim tavrımı görünce, bana fazla bir şey hissettirmediğini anladım. Yalnız şunu söyledi kendisinin o ilin lisesinde okuduğunu, özellikle doktorların gelirinin çok yüksek olduğunu, bunların da incelenmesini isteyerek mevcut incelemeler nedeniyle siyasi baskı gördüğünü anlamış oldum. Neticede ben ertesi gün tekrar görev başına döndüm. Uygulamamız aynen devam etti, hatta görev süremiz bir ay daha uzatıldı.
Uğradığımız taciz bu kadarla kalmadı, şehrin ana caddesinde yürürken özel araçların yanımızdan bize teğet olarak hızla geçtiğine ve otomobilin neredeyse bize çarpacağına tanık olduk, canımızı zor kurtardık.

Bütün bu hareketlerin bizleri yıldırmak amacı güttüğünü, iyice anladığımızdan günlük yaşantımızda daha dikkatli oluyor, gerekli olmadıkça sokakta olmamaya çalışıyorduk. Bütün bu olayları ilin mülki amirine iletmemizin gerektiğini düşünerek olanları kendilerine ileterek, güvenliğimiz hususunda tedbir alınmasını sağlamış olduk.
Aradan yıllar geçti şunu itiraf edeyim, çalışmalarımız sırasında hiçbir zaman hissi olmadığımız gibi, tamamen objektif, kamunun yararını ön planda tutarak hareket ediyorduk. İş burada bitmedi. Bir gün Cumhuriyet Savcılığından adımıza bir tebliğname geldi. Tebligatta hakkımızda ki şikâyet nedeniyle ifademize başvurulmak isteniyordu. Savcının bilgisizliği ortada idi. Çünkü kamu görevlilerinin yaptıkları görev nedeniyle sorumlulukları söz konusu olamaz. Bakanlığın soruşturma için izin vermesi gerektiği hususu yasalarca düzenlenmişti. Gelen davetiyeyi Bakanlığa göndererek bilgilendirdik. Sonuçta herhangi bir işleme ve ifade verme gibi bir husus olmadı.

Neticede dört aylık sürede 150 adet inceleme raporu düzenlemiş olduk. O yıllarda Kastamonu’da üretilen sarımsak ve kenevir yurtdışına bile ihraç ediliyordu. Günümüzde çoğu tarım ürününü ithal ediyoruz. Özellikle kenevir üretimi çok aygın idi. Bu bitki halat, çuval ve ip imalatında yoğun olarak kullanılan bir üründür. Günümüzde kenevir üretimi bu ilde maalesef yok denecek kadar az olduğunu gözlemledim. Sarımsak üretimi ise halen devam etmektedir. Özellikle Taşköprü ilçemizde üretilen sarımsaklar aranılan bir gıda maddesidir.
Bu incelemelerde gördük ki Vergi İnceleme Elemanları yaptıkları iş ve işlemlerde tamamen siyaset dışı kişilerdir. Şüphesiz şahsi siyasi görüşler, görev sırasında tamamen tarafsız olabilmekte ve bu yönde sayısız örnekler belleklerimizde mevcuttur. Ancak bu durumun vatandaşlarımızdaki yanlış algıyı değiştirmede faydası olmuştur diye düşünüyorum. Günümüzde ise bu algı tekrar geleneksel anlayışa dönmeye başlamıştır.

Burada belirtmek istiyorum. Bu güzel ilimizde çalışmaktan başka bir şey düşünmemiştik. Çevre ilçelerin güzelliklerini görmeden merkeze döndük, fakat unutamadığımız anıları birlikte getirdik.
Esenlik dileklerimle.

_______________________
Devam edecek


|


Yorum eklemek ister misiniz?

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.