|

İki Anekdot

Yıl 1985 Antakya’da denetimle görevli bir ekibin başkanı olarak bulunuyorum. Ekibimiz 5 kişi, ben en kıdemlileriyim. Bundan dolayı Ekip Başkanıyım, üç ay süreyle bu ilde görev yapacağız.

Hatay’ı anlatmaya gerek var mı? Her şeyin güzel olduğu bir ilimiz olup, herhalde bu konuda hem fikirizdir. Ben, eşim ve iki kız çocuğum bu ilde Harbiye semtinde bir ev kiralamış ve yaşantımızı böyle sürdürmüştüm. Görevli kaldığım üç ay içinde güzel günler geçirmiştik. Sadece bir istisnası var, onu anlatacağım bu yazımda.

Antakya’ya gideceğimizden haberdar olan bir arkadaşım beni aradı. Kendisinin Antakyalı olduğunu biliyordum. Bana bu il hakkında bilgi verdi ve orada bulunduğum sürece canlı canlı satılan yayın balığını mutlaka yememi tembihledi. Bende balığı sevdiğimi, mutlaka deneyeceğimi söyledim. Bir gün pazarda canlı yayın balığı satıldığını gördüm, 3 adet canlı balık satın aldım ve eve getirdim. Balıkları pişirmemiz gerektiğini söyleyince başta eşim ve çocuklarım biz yemeyiz demezler mi.  Bende peki ne yapalım dedim, balıkları küveti su ile doldurup içine koyduk. Balıkların yüzmesi çocukları epeyi eğlendirdi. O gece balıklar küvette, bizde evde her zamanki gibi yattık. Sabah uyanınca balıkların küvetten atlayıp odalara geçtiğini gördük. Çocuklar hala canlı olan balıkları biz yemeyiz dediler.. Bizde Harbiye’de trafonun bulunduğu Hidro Tesisleri göletine gece olunca bırakalım diye karar verdik. Gece balıkları bulunduğu yerden alarak bir poşete koyup ailecek yola koyulduk. Kaldığımız eve yakın bir yerdi. Zaten akşam sık sık gidip geziyor ve vakit geçiriyorduk.

Gölet dikdörtgen şeklinde bayağı büyük, kenarları eğimli U şeklinde bir havuza benziyordu. Su seviyesi bazı günler daha yüksek, bazen de daha düşük seviyede oluyordu. Gittiğim günde su bir hayli çekilmişti. Göletin yan duvarları yukarıdan aşağıya doğru 45-50 derece eğimli idi. Balıkları nasıl bırakacaktık, suya yukarıdan atsam eğimden dolayı taşlara düşebilir ve balıklar ölebilirdi. Bir elimde poşet içinde balıklar olmak üzere havuzun eğimli duvarından biraz ilerleyip öyle atayım dedim. Birkaç adım attıktan sonra ayaklarım bir kaydı, nerede ise derin gölete düşecektim. Can havli ile kayarken bir taş kenarından zorla tutundum. Hava karanlık etrafta kimse yok, çocuklar baba baba diye bağırıyorlar. Balıklar yerini buldu ama ben zor durumdaydım. Soğuk terler döküyordum. Ayaklarım diz kapağına kadar suya girmişti. Yukarı baktım 5-6 metre mesafe var. Yukarıya çıkmaya bütün gücümle gayret ediyorum. Biraz dinlenip bir hamle daha yapıyordum. Adeta ölüm-kalım mücadelesi veriyordum. Yukarı çıkmam 15-20 dakika sürdü ama başarmıştım.

Aradan yıllar geçti, bana tavsiyede bulunan arkadaşımın da bulunduğu bir toplantıda bu olay aklımıza geldi. Eşim anlat anlat diye ısrar edince bende anlattım, Bu yaşanan olayı bu defa gülerek anlattım ama içimden yine o anları yaşamış oldum. Ne zaman Antakya konusu geçse ilk aklıma gelen bu olaydır.

***

Yine aynı yıllarda başka bir görev yerimiz ödemiş idi. İzmir’imizin güzel bir ilçesi, kiralık bir evde kalıyoruz. Bulunduğumuz caddede müzikli bir kortej geçiyor. Bizde balkondan seyretmeye başlıyoruz. Daha önce görmediğimiz bir korteji seyrediyoruz. Önde özenle süslenmiş bir deve ve üzerinde yine çok güzel giydirilmiş bir sünnet çocuğu arkada müzikli bir grup ve sayısız otomobil. Bu ilçede bu törenin bir gelenek olduğunu öğreniyoruz. Geleneksel bir törenmiş, her sünnette bu manzarayı bilahare görüyoruz. Sünnet çocuğunun bu töreni hiçbir zaman unutmayacağı muhakkak.

Başka bir gün satıcılar geçiyor caddeden. Baktım bir gün eşim satıcının sesini can kulağı ile dinliyor. Fakat bir türlü ne dediğini anlamıyordu. Bana sordu ne satıyor diye. Bende balkondan satıcının sesini dinliyorum. Satıcı “Kazan kaynıyor, darılar oynuyor” diyordu. Ben hanıma sen ne anladın diyorum. Hanım, “Kazan kaynıyor, karılar oynuyor” şeklinde anlamış ve bana ne terbiyesiz satıcı diye açıklama yapıyor.

Sonra anlaşıldı eşim mısıra “Darı” dendiğini bilmiyormuş. Birkaç gün satıcının ne demek istediğini anlamamış, sonra bana sorunca konu anlaşılıyor.

Ödemiş’e gidenler veya ödemişliler bunu tabii ki biliyorlardır. Ancak bu konu bize ilginç gelmişti.

İyi ki Maliye Bakanlığında çalışmışım ve bu günleri yaşamışım.

Esenlikler dilerim..


|


Yorum eklemek ister misiniz?

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.